UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Balık

23 Tem 2013
aykutdalyan

“Sazlığa gitmeyelim” demiştim oysa. Dinletemedim. İlle gidecek, görecek yılanı, çiyanı… Hepsi orada. Duydumdu, sazlıktaki ördekleri avlamaya gelen avcılar, yanlışlıkla balıkçıları da vurmuşlar. Kaybolmuş cesetleri, bulunamamış bir daha. Sazlığa gitmeyecektik biz; ama oldu bir kere. Hem su bu! İçinde kim bilir neler barındırır? Ama Ali dinlemez. İnadım inattır.
Köyde iyi bilinmez bu göl. Pek yaklaşmaz kimse, dışarıdan gelenlerden başka. Hele de sazlığa sadece iyi avcılar gider. Uğursuzdur göl. Hayınlıklarla doludur. Bir zamanlar göl kıyısında gelincikler türediydi. Neredeyse her ağaçta, her adım başı… Köye gelirlerdi geceleri. Kümeslere girerler, çatıların oluklarında gezerler, kilerlere dalarlardı. Çok tavuk boğdular, çok yumurta çaldılar. Köylüler, az kaldı odalarına alacaklardı besledikleri hayvancıklarını. Sonra birer birer vurmaya başladılar gelincikleri. Vurdukça, onlar daha çok geldi. Daha çok türedi. Zehir koydular sağa sola. Yapmadığı kalmadı köylünün kurtulmak için. Sonunda bitirdi sayılır gelincikleri. Yine var, var olmasına ama çok yaklaşmıyorlar köye.
Eskiden çeltiklerimiz vardı. Gölden kanallar açarak su çekerdik tarlaya. Çamuru, suyu sever çeltik. Yunusların da vardı çeltiği. Bir babası çeltikte suyun azaldığını görünce kanal açıp başlamış uğraşmaya. Gölden bir yılan kanala girmiş… Hep böyle olaylardan sonra gelir aklımız başımıza. Sonradan gölün çevresi ıslah edildi, düzenli ağaç dikildi, çeltikten vazgeçildi ama olan Yunus’un ailesine oldu. Ateş düştüğü yeri yaktı. O günden sonra Yunus, yılan öldürmeye başladı. Hep göl kıyısında dolaştı. Yılan yuvalarını buldu, ateş yaktı, gördüğü yılanların başını demir sopa ile ezdi. Sazlıktaki yılanları öldürmek için dinamit kullandı. Bir gün salığı dinamitlerken yangın çıkardı., o yangında Alilerin tarla yandı. Ali, Yunus ile ilk o gün kapıştı. Bir daha da barışmadı.
Yunus, yılanlardan hırsını aldı Göle bu sayede alıştı. Balıkçılığa başladı sonraları. Ali de Yunus’a inat merak sardı balığa.
Yılandı, gelincikti, ölen balıkçılardı derken bizim köy iyice inandı gölün uğursuzluğuna. Hepimiz ok korkarız, yaklaşmayız bu yüzden göle.
Ali bir gün balık tutmuş, köye gidiyormuş. Bu sırada anası görmüş Ali’yi. Önce yerden bir taş kapıp atmış Ali’ye “ne işin var gölde, su alır seni.” Diye bağırıp durmuş. Ne de olsa eskiler acıyı daha iyi bilirler. Sonra gelip Ali’ye bir tokat vurmuş. Yunus şahit olmuş olaya. Eh, koskoca Ali anasından dayak yiyor balık yüzünden. Bütün köye yaydı, ağızdan ağıza dolaştırdı Yunus. Ali, daha bir öfkelendi Yunus’a karşı. NE olursa olsun Yunus’u hep geçmeye uğraştı. Hiç sonunu düşünmedi.
Yunus desen, o iyice taşlaştı avla uğraşmaktan. Nefret doldu içi. Hep ortalığı karıştırdı.
Çok çalıştım, bana bu ikisinin davası bulaşmasın diye. Ne Yunus’tan ne de Ali’den vazgeçtim. Ama Ali’nin yeri başkaydı. Hiç küsmedim Ali’ye ama başıma ne geldiyse hep Ali yüzünden geldi. Anlatmakla bitmez yaptıkları. Biraz çıtlatacak olsam hemen hızar. Bilmiyor ki olan bana oluyor.
Bir gün Yunus elinde bir çuvalla geldi ve orta yere attı. İri iri balıklar çıktı içinden. Sonra kabara kabara geri topladı balıkları. Elinde birkaç tane de saz vardı, onları da Ali’nin önüne attı. “Bunlarla da çocuklar oynasın!” Ali günlerce dışarı çıkmadı öfkesinden.
İşini bilir Yunus. Bir kayığı var. Onunla açılır göle. Sazlığa gider, ağ atar, dinamit patlatır öyle yakalar iri iri balıkları. Özellikle gece yarısını seçer. Göl çarşaf gibiyken, in-cin uykudayken, yılan gibi sokulur yılan suratlı. Yanında balığa çıkmayı isteyen bir iki kişi olmuş, istememiş Yunus. Tek olmak ister hep. Beliğin meraklısı bir de Ali… Yunus’u lafları hep Ali’ye gider bu yüzden.
Tam Yunus’un attığı sazlar unutulmaya yüz tutmuştu Ali çıktı ortaya. Başını hiç kaldırmadı., kimseye bakmadı, konuşmadı. Şöyle bir hava alıp evine girdi anlaşılan. Aynı günün gecesi, gece yarısını çoktan geçmişti kapıda bir ses: “Hadi dayıoğlu uyan!” baktım Ali. “Ne var, ne oldu?” “Balığa..” yok dedim olmaz dedim ama nafile. Çaresiz düştüm peşine. Bir elimizde fener, bir elimizde ağ, indik göle. Ali bir de çuval yanına, balıkları ona koyacak.
İnceden inceye bir rüzgâr esiyordu yola çıktığımızda, sabah ayazıdır deyip oralı olmadıktı. Göle indiğimizde daha sert esmeye başladı.
Ali, gölün kıyısında bir kayığı çözdü, Yunus’un dedi. Açıldık göle. “Hadi atalım ağı” dedikçe sazlığı gösterdi. Rüzgâr iyice hızlandı. Ben sazlıktan korkuyorum Ali küreği o yana çekiyor. Gölün böyle dalgalandığını hiç görmemiştim o zamana kadar. “Ali sazlığa gitmeyelim” diyorum, yok, duymuyor beni. Birden bir gürültü oldu. Bir şeye çarptık, bir dalga geldi biz göle düştük. Neyse ki fazla uzaklaşmamışız, hemen kayığa tutunduk. Çarptığımız, ters dönmüş eski bir kayıkmış. Ölen balıkçılar geldi aklıma. İyiden iyiye korkmaya başladım. Çıktık ters dönmüş kayığın üzerine. Zor duruyoruz. Yunus’un kayık hafif yan yatmış su alıyor. Tam kendimiz topladık derken bir dalga daha geldi. Ali göle düştü. Tutamadım. Sağa bakıyorum yok, sola bakıyorum yok! Birden “Dayıoğlu!” diye bağırdı. Elimi uzattım çıktı tekrar. Yunus’un yana yatık kayığını gösterdi. Kocaman bir balık, şöyle bir, bir buçuk metre boyunda çırpınıp duruyor kayığın içinde. “Ayağımı tut” dedi. Uzandı balığa doğru. Bir iki uğraşıdan sonra koynundan çıkardığı çuvala zar zor sokabildi balığı.
O gece nasıl sabah oldu bilmiyorum. Ördek avlamaya gelenler buldu bizi. Tam kıyıya çıkıyorduk ki köylülerde geldi kıyıya. Arkada da Yunus var. Kayığına bakmış yok. Jandarmaya koşmuş hemen. Biz kıyıya çıktığımızda Jandarma kayığı sordu. “Battı” dedi Ali. “Mesele değil öderiz.” Tam lafını bitirdiğinde de attı çuvalı yere. Herkes merak içinde. Biri çuvalı açtı. Balığı görünce Yunus, “olmaz böyle şey” deyiverdi. Ne zaman ve nasıl aldıysa, Ali bir iki de saz almış eline. Sazları Yunus’a doğru attı. “Bunlarla da çocuklar oynasın!” derken bindik Jandarma aracına gittik karakola.
Sonradan öğrendim, köylüler araya girmiş ayıptır falan diye. Kayığın yenisini yapmak şartıyla Yunus geri almış şikâyetini.
İşte böyle, sırf bu yüzden eşek gibi çalışıp yeni kayık yapıyoruz. Demiştim ama biz sazlı….
“Yapma be Dayıoğlu, görmedin mi Yunus’un suratını?”

Kategori:

Re: Balık

Köylülerce uğursuz sayılan sazlık, Yunus'la Ali'nin çekişmeleri ilgi çekici bir zemin oluşturmuş öyküye. Bunun yanında anlatım ve cümle kuruluşlarında biraz daha dikkat edilse, öykü daha çarpıcı olur gibi geliyor bana.

"Köyde iyi bilinmez bu göl." cümlesi, gölüm köylülerce uğursuz, kötü bilindiğini anlatıyor. Ama sanki daha farklı bir şekil, "Köyde uğursuz bilinir bu göl," vb. gibi bir cümle daha uygun olmaz mıydı?

Aşağıdaki sözcüklerde yazım sorunları var sanırım.

salığı (sazlığı)
hızar (kızar)
kendimiz (kendimizi)

Öykünün gelinciklerle ilgili bölümünü ilginç buldum. Bunun yanında bir buçuk metre boyundaki balığı alacak çuval olacağını sanmıyorum. Hadi oldu, öyle kocaman bir çuval insanın koynuna sığar mi bilemiyorum. Bana küçük mantık eksikleri var gibi geldi. Ya balığın boyunu küçültmek gerek, ya da çuval değil, başka bir şey kullanılabilir, ne bileyim, bir parça ağa sarılır balık, iple bağlanır sonra...

Anlatımınıza sağlık.