UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bach - Kahve Kantatı

27 Kas 2008
eren

Bach'ın kahve için yazdığı bir kantat olduğunu, Serhan Bali imzalı "Kahve kokulu Bach akşamı" başlıklı haber/ yorum okuyucuma düşünce öğrendim. Esas adı Schweigt stille, plaudert nicht olan kantat günümüzde genellikle kostümlü canlandırmalara konu olduğundan bir komik opera olarak değerlendiriliyormuş. Bach'ın yazdığı nadir din dışı kantatlardan biri "Kahve Kantatı" (BWV 211). On sekizinci yüzyılda Avrupa'da yaygın bir toplumsal bir sorun olarak gözlemlenen kahve bağımlılığını ele alan kantat [1] ilk kez Bach'ın ölümüne kadar görev yaptığı Leipzig'de [2], muhtemelen 1734 yılının ortalarında Collegium Musicum tarafından, müzik grubunun düzenli olarak sahne aldığı Zimmerman Kave Evi'nde sahnelendi [3]. Christian Friedrich Henrici tarafından kaleme alınan librettosunda [4], [5] "Günde üç kez kahve içmedim mi acılar içinde keçi kavurması gibi buruşur kalırım" ("Wenn ich des Tages nicht dreimal mein Schalchen Coffee trinken darf, so werd’ ich ja zu meiner Qual wie ein verdorrtes Zienbrächten", "If I can't drink my bowl of coffee three times daily, then in my torment, I will shrivel up like a piece of roast goat") gibi sözlerin bulunmasının Zimmerman'ları mutlu ettiğini tahmin etmek güç değil. Operanın özetini Serhan Bali'den alıntılayalım:

""
1732-1734 yılları arasında yazılan ‘Kahve Kantantı’nda şan partilerini tenor, soprano ve bariton sesler söylüyor. J.S.Bach, o dönemde yaşanan kahve tutkusunu, eserin baş kişilerinden Lieschen (soprano)’de simgeleştirmiş. Babası Schlendrian, gözü kahveden başka bir şey görmeyen kızı Lieschen’i yaklaşık 25 dakikalık eser boyunca yola getirmeye çalışıyor. Bakıyor olacak gibi değil, dikbaşlı olmakta ısrar ettiği sürece kocasız kalacağı yollu tehdit ediyor. Bunun üzerine yelkenleri suya indirmiş gözüken Lieschen’in aslında kahveden vazgeçmek niyetinde olmadığını, babasını kandırdığını anlıyoruz son sözlerinden.

Sizlerle paylaşmak istediğim bölüme geçmeden, yeri gelmişken, Lord Dunsany'nin "Konuk" öyküsü dolayısıyla da üzerine konuştuğumuz kahveyle ilgili biraz gevezelik yapmak istiyorum. Kahvenin tarihine ilişkin bilgi edinebileceğimiz Türkçe Vikipedi maddesi ne yazık ki içtiğimiz kahvenin imalatına ilişkin bilgi içermiyor [6]. Bu nedenle yazacaklarımın kaynağını iki İngilizce Wikipedia maddesi oluşturuyor [7], [8]. Kahve, Türk kahvesi ve filtre kahve örneklerinden de gözlemleyebildiğimiz gibi suda çözünmeyen bir maddedir. Türk kahvesinde fincanın dibinde kalır, filtre kahvedeyse fincanla hiç buluşamaz. Ancak Türkiye'de oldukça yaygın biçimde tüketilen (Nescafé genel adıyla bilinen ve Jacobs, vb. markalarla da satışa sunulan) anında kahve (granül kahve, hızlı kahve) hepimizin bildiği gibi suda yüzde yüz oranında çözünür. Bu bile iki kahvenin birbirlerinden önemli ölçüde farklı olduğunu gösteriyor. Hızlı kahve, en düşük kalite kahve çekirdekleri ve kahve üretiminin suda çözünen bazı artıkları kullanılarak üretilen ve kahvenin ev koşullarında yapılamayacağı durumlar gözetilerek (kamp, gezi, iş yeri, vb.) piyasaya sürülen bir yan üründür aslında. Yüzlerde yıllık kahve geleneği olan ve Avrupa'nın kahveyle tanışmasında çok büyük role sahip bir coğrafyanın insanları olarak bu kalitesiz ürünü bu kadar çok tüketiyor olmamız büyük bir çelişki olsa gerek. Her zaman Türk kahvesi yapmak zor geliyorsa tüm dünyada French press [9] adıyla bilinen (ama Fransızların İtalyan kahvesi dedikleri) sevimli edevatı kullanarak görece hızlı ve yine de lezzetli bir çözüme kavuşabilirsiniz. Daha iyisi varken dünyanın hiçbir yerinde insanların zor durumda kalmadıkları sürece içmedikleri granül kahveyle yetinmeyelim. Hindibalı kahveyi granül kahveye tercih edin!

Umarım bütün bu gevezelikler birilerinin ilgisini çekiyordur, yoksa uyarın da kafanızı şişirmeyeyim Smile

Neyse, gelelim bu akşam dinleyeceğimiz parçaya. Bu akşam sizlerle paylaşmak istediğim bölüm operanın "Ei! wie schmeckt der coffee süsse" ("Mmm! Ne de lezzetlidir kahve") başlığını taşıyan aryası (4. bölüm). Şanslı İstanbulluların da dinleme şansı bulduğu Emma Kirkby, Christopher Hogwood yönetimindeki Academy of Ancient Music eşliğinde seslendiriyor...

İndirmek için tıklayın (6.18MB, 4'30'')

Youtube erişimi olanlar için videoyu buraya kopyalıyorum:

Kategori:

Re: Uzun Hikâye FM

Eren'in gözünden kaçmış belli ki, burada kahve ve kahvehaneler üzerine güzel bir makale var: Kahve ve Kahvehaneler - Tunç İşoğlu


Re: Uzun Hikâye FM

""
eren yazdı;

Umarım bütün bu gevezelikler birilerinin ilgisini çekiyordur, yoksa uyarın da kafanızı şişirmeyeyim Smile

Elbette ki bu gevezeliklerin ilgimizi çekiyor, daha da önemlisi bizimle bunları paylaşma güzelliğini ve özenini gösterdiğin için kucak dolusu Flowers


Re: Uzun Hikâye FM

nurten aksakal dedi ki:
""
eren yazdı;

Umarım bütün bu gevezelikler birilerinin ilgisini çekiyordur, yoksa uyarın da kafanızı şişirmeyeyim Smile

Elbette ki bu gevezeliklerin ilgimizi çekiyor, daha da önemlisi bizimle bunları paylaşma güzelliğini ve özenini gösterdiğin için kucak dolusu Flowers


Madem öyle, yukarıda paylaştığım aryanın sözlerini de vereyim, tam olsun.

""
Almanca orijinali (kaynak)
Lieschen:
Ei! wie schmeckt der coffee süsse,
lieblicher als tausend Küsse,
milder als Muskatwein.

Coffee, Coffee, muss ich haben,
und wenn jemand mich will laben,
ach, so schenkt mir coffee ein!


""
İngilizce çevirisi (kaynak)
Lieschen:
Mm! how sweet the coffee tastes,
more delicious than a thousand kisses,
mellower than muscatel wine.
Coffee, coffee I must have,
and if someone wishes to give me a treat,
ah, then pour me out some coffee!

""
Elimden geldiği kadar Türkçe çevirisi
Lieschen:
Mmm! Ne de güzeldir kahvenin tadı,
bin öpücükten daha lezzetli,
misket şarabından daha iç açıcı.

Kahve, kahve verin bana,
ve kim ki dindirmek ister benim ateşimi
ah, bir kahve ısmarlasın bana!


Bu nasıl bir kahve aşkıymış, anlayamadım gitti Smile Ha, bu çeviriyi yaparken ben de bir fincan kahveyi yudumlamıyor muyum? Onu hiç sormayın Islık


Re: Uzun Hikâye FM

Bizim kahve hakkında ki ünlü sözümüz ise şöyleydi değil mi;
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane" . Bu söze göre kahve ikinci dereceden önemli değil mi? Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olması da ikramı candan yapmak demek mi?Ya da ben konuyu biraz dağıttım galiba Huh!


Re: Uzun Hikâye FM

nurten aksakal dedi ki:
Bizim kahve hakkında ki ünlü sözümüz ise şöyleydi değil mi;
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane" . Bu söze göre kahve ikinci dereceden önemli değil mi? Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olması da ikramı candan yapmak demek mi?Ya da ben konuyu biraz dağıttım galiba Huh!

Anladığım kadarıyla bu kızın gönlü kahve istiyor, muhabbet bahane Smile