UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Aydınlanmaya* Işık Tutmak: Guernica

23 Ağu 2013
oktay

Picasso'nun Guernica'sı 1937 yılında İspanya iç savaşının yaşanmakta olduğu bir devirde ortaya çıkar. Tablonun gerek o dönemdeki gerekse günümüzdeki politik durumuna dair pek çok şey söylenmiştir ve olasılıkla da söylenmeye devam edilecektir. Eser ile ilgili dilden dile dolaşan pek çok "sevimli" anekdot da vardır. Lakin, burada ne bu hoş anekdotlardan bahsetmeyi ne de savaş/savaş-karşıtlığı gibi meselelere değinmeyi düşünüyorum. Zaten; her geçen gün, bir yapıta yönelimimi kamçılayan en önemli şeyin "yapıtın bilmecesini çözmek" değil, "yapıtı de-forme etmek" ve "bilmece" imkanını ortadan kaldırmak arzusu olduğuna daha çok inanıyorum.İşte, bu yazı da "güneş", "aydınlanma" ve "ışık" üzerinedir.


Guernica (1937), Pablo Picasso (Resmin büyük hali)

Düşünce tarihinde ışık, bir ontolojik, epistemolojik ve de aksiyolojik bir kavram olagelmiştir. "Felsefi düşüncenin" kendisini hakikate yönelik bir istençle vaftiz edilmiş olarak bulmasıyla, yani neredeyse "felsefi düşüncenin başlangıcı" ile birlikte ışık ve güneş miti felsefenin merkezine yerleşir. Sanat bu minvalde felsefeden daha üstün bir etkinlik olmuştur. Sanatçı hiç olmazsa filozofa göre daha masum kalmayı başarabilmiş fantastik bir tip olarak tasavvur edilebilir. Çünkü ; sanat en başta ışığı bir "hakikat" değil,"yanılsama" meselesi olarak ele almıştır; bu ışığın estetize edilmesidir. Böylece , sanatçı vicdan azabı denilen şeyi filozof denilen tipten göre çok daha sonraları öğrenebilmiştir. Yani sanatçının masumiyeti, onun suçu çok daha sonraları kavramasıdan gelir.

Sanatçının; "derin düşünmeyi", "yüzeyin altındaki kökeni" yani "hakikati" eserin temel konusu haline getirmesi "felsefik düşünce" tarafıdan sanatın ahlakileştirilmesi ** ile mümkün olmuştur. İşte, bu aynı zamanda "sanatın fethedilmesi"** dediğim durumdur. Burada dillendirmeye çalıştığım durum ise özelde "resim sanatının fethedilmesi"dir.

"Işığın ve sanatın fethi" ile birlikte ışık, resimde kutsal olanın yapıtın odağına yerleştirilmesi amacına hizmet eder. Bu aynı zamanda resimdeki kutsal figürlere gösterilen saygının ifadesi haline gelmiştir. Bu sadece Hıristiyan resminin değil aynı zamanda İslam dünyasında resmin hadım edilmesi sayesinde gelişmiş minyatür sanatının da temel kaidelerinden birine dönüşmüştür : "İslam'ın nuru"*** ve "Hırıstiyanlığın halesi", aydınlanmanın sanatı ahlakileştirme tarzlarıdır. Bu ahlakileştirme tarzı batıda kraliyet ailesinin ya da bir kahramanlık olayının tasvirlendiği resimlerde de tekrarlanır.


El tres de mayo de 1808 en Madrid (1814), Francisco Goya (Resmin büyük hali)

Goya'nın Madrid'de 3 Mayıs 1808 'i de ilk bakışta aksi gibi görünse de büyük ölçüde bu tarzı izler. İlk bakışta aksini düşündürten bir savaşı konu edinmesine rağmen tablonun merkezinde muaffer asker ve komutanların değil savaş esirlerinin yer almasıdır. Bu esirlerden Napolyon'un idam mangası karşısında dizleri üstüne çökmüş ve ellerini yukarı kaldırmış bir İspanyol olarak tasvir edilmiş olanı tablodaki en önemli figürdür. Kutu benzeri bir aydınlanma aracından çıkan ışık bu dev figürü -diz çökmüş olmasına rağmen idam mangası askerlerinin uzundur- resmin ana karakteri haline getirmektedir.Ancak aynı ışık, yüzlerini göremediğimiz -ki bu da tablonun merkezine muzaffer askerleri değil esirleri aldığını gösteren bir başka önemli husustur, esirlerin her biri ayrıntılandırılmış figürlerdir- askerlerin tüfekleri üzerine de vurmaktadır. Sanki askerler tüfekleri ellerine almamışlardır da tüfeklere sonradan eklenmiş figüranlardır. Tablo ne olursa olsun odağın muzaffer olan Fransızlara kaymasını önlemek istemektedir. İşte, tablonun ayartıcılığı buradadır: Bizi tablo sanki sanatın ahlakileştirilmesi değilmiş gibi düşünmeye iten budur. Oysa, tabloda sadece ışığın odağa aldığı kutsal figürün statüsünde bir değişme gerçekleşmiştir, kutsallığın kendisine dair bir değişim söz konusu değildir. Kusal; ne imparator ne derebeyi ne de Tanrı veya İsa'dır, o sıradan halktır. Aslında bu, iktidarın meşruiyetinin önce göksel bir varlığa sonra yeryüzündeki bir kişiye oradan da halka geçişine dair olan "aydınlanmacı" mitin, ışığı/sanatı ahlakileştirme tarzıdır.

Kutsiyetin bu dolaşımını resimde yakalayabildiğimiz bir ayrıntı daha dikkati çeker: Halktan biri olan beyaz gömlekli figürün duruş biçimi -çarmıha gerilmiş gibi kolları açılmış- ve sol elindeki stigmata. Ahlakileştirmenin ve meşrulaşırmanın metafiziği bir kez daha şehitlik ve acının kutsallaştırılması kozunu oynamaktadır.Bu tablo, aydınlanmanın "sıradanın ve halk iradesinin" meşrulaştırılması devresine aittir.

***

Guernica da 1808 Mayıs'ı gibi savaşı ve yıkımı tasvir eder. Hatta tablonun sağ üst köşesinde Goya'nın ellerini çarmıhta misali kaldırmış figürünü de görürüz. Tablo kendisinden beklenebileceği üzere her figürü "deforme edilmiş" bir şekilde sunar. Burada "hangi figürün neye gönderme yaptığına" dair bir anlam avcılığına girişmeyeceğimi tahmin etmiş olmalısınız. "Hangi sembolün hangi hakikati temsil ettiği" meselesi, başıdan beri bu yazının ilgi alanının "dışındadır."

Beni ilgilendiren şey eserin ne söylediği ya da ne söylemek istediği değil, neleri söylemeye muktedir olabildiği olduğu için "ışık" meselesine dönüyorum. Tablo tüm diğer estetik kalıplara gösterdiği kübist direnci ışık hususunda da gösterir. Işık hiç bir figürü merkezileştirme görevi üstlenmez. Resmin bir ana kahramanı yoktur. Önce bunu kutsiyetin eşit şekilde dağılımı gibi düşünebiliyor olsak da, tablo hiç bir şehitlik vaat etmemektedir. Zaten Goya'nın ellerini açmış adamındaki stigmata da yok olmuştur.

Tabloda tüm figürler gözlerini yukarıya dikmişlerdir, yukarıdaki ışık kaynağına. Yani, 1808 'de olduğu gibi burada da ışık bir kahramanlık hikayesini aydınlatmaktan uzaktır, ancak ışık Guernica'da buna ek olarak bir kutsal kurtuluş anını da müjdelemez. 1808'de ölümü getiren silahlardır, başka bir ifade ile "Goya" silah ve ışığı birbirinden yalıtmaktadır. Guernica da ışığın kendisi artık bir silahtır. Guernica ; komutanı, askeri, silahı ya da şehitliği aydınlatmayı bırakıp tüm bu aydınlanmanın kendisine ışık tutmaktır. Tam da bunun içindir ki, tabloda ışık kutsiyetin tacı olmaktan çıkmıştır. O, 1808'in mantıksal sonuçlarına ulaşmasıdır. O, Apollo aynadan kendi gözlerinin içine baktığı anda resmedilmiştir.

* Burada "aydınlanma", Avrupa aydınlanması ve sonrasındaki süreçten çok daha öteye uzanmaktadır.Bu ifadeyi neredeyse "felsefi realizm" ile aynı anlamda kullanıyorum.
** "Sanatın fethi" ve "sanatın ahlakileşmesi"ne dair:
*** İslam'ın minyatür nuruna dair bazı örnekler:

Kategori:

Re: Aydınlanmaya* Işık Tutmak: Guernica

Sanat-etik ilişkisi üzerine yazmak istiyorum ama gücüm yeter mi bu ara?