UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Aslı Erdoğan - Giderken

01 Mar 2010
melike şenyüksel

"Giderken"
Aslı Erdoğan
Mucizevi Mandarin
Everest Yayınları
2006: 89-91.

Kategori:

Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Söylememe gerek var mı, bilmiyorum; Aslı Erdoğan'ın dünyası benim için girilmesi güç bir dünya. Bunu, mutlaka olumsuz bir anlam yükleyerek söylemiyorum. Yalnızca yazarla aramdaki kronik iletişimsizliği dile getirmeden öyküleri hakkında kalem oynatma hakkını kendimde görmüyorum.

Okuduğum Aslı Erdoğan öykülerinde ("Çıkış", "Tahta Kuşlar", "Mucizevi Mandarin", Giderken) dikkatimi çeken belirgin bir "kadın-egemen" dil var. Bunu özellikle "Tahta Kuşlar"da yoğun olarak hissetmiştim. Üzerine bir şeyler de söylemek istiyordum, ama zaman olmadı. Erkeğe karşı ya da erkeği küçümseyen bir dil değilse de erkeğin anlamakta zorlanacağı bir dil kullanıyor Erdoğan (en azından bana öyle geliyor). Belki de bu nedenle metnin beni dışladığı hissine kapılıyorum. Bir benzetme yapacak olursam, bir Azerî bana benim hakkımda şeyler söylüyormuş gibi hissediyorum. Ortak kelimeler ve dilbilgisi sayesinde söylediklerinin bir kısmını anlıyorum, ama kültürel farklılık söylediklerini tam ve doğru biçimde anlamamı engelliyor gibi. Aslı Erdoğan öykülerini okurken de güçlü bir metinle karşı karşıya olduğumu hissediyorum, ama anlayana!

""
Ancak sen ilgilendiğinde kanamaya başladı yaralarım, oysa hep oradaydılar.

Bu bölüm "Mucizevi Mandarin"den tanıdık geliyor. Orada duran ama duvarlarla çevrilmiş, maskelerle gizlenmiş yaralar yalnızca seven birisi tarafından görülebiliyor. Ancak sevgi o yaraları yeniden kanatma gücüne sahip. Mandarinin kavga sırasında aldığı kılıç yaralarının ancak fahişe ona sevgiyle yaklaştığında kanaması gibi. Bunun, bence ilginç ya da ilgi çekici bir yanı yok. Biraz da klişe bulduğum bir şeydir "duvarlar" ve "maskeler". Devam edelim.

""
Oysa biliyorum, sen dokunmadın bile yaralarıma, sadece baktın, şöyle bir an, göz ucuyla.

Anlaşılmaya muhtaç kadının (neden kadın olduğunu varsayıyorum acaba?) o tek bir bakışla çözülüvermesi, kendini karşılıksızca açması.

""
Bana bir zamanlar verdiğin sevgi, benim de hiç çekinmeden aldığım, sonsuzmuşçasına, korkusuzca eriyip gitti, bir çocuğun elinde korumaya çalıştığı gizemli, mucizevi bir kar tanesi gibi.

Benzetmenin çok etkileyici olduğunu düşünüyorum; "artık beni sevmiyorsun" demenin ise etkileyici bir yanı yok bence.

""
Ölüm öylesine gürültülü ki.

Çok sevdim bu ifadeyi. Bence metni gittiği yerden çeviren, toparlayan, kendine getiren cümle bu. Biten bir sevginin ardından yakılan ağıdı vücutta açılmış kanlı bir yaraya dönüştüren... Sevginin hiç varolmamış gibi ortadan kalkmasına kadının kendi vücudunda açtığı bir yarayla karşı koymasını görünür ve acıtıcı kılan...


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

""
Aslı Erdoğan'ın dünyası benim için girilmesi güç bir dünya. Bunu, mutlaka olumsuz bir anlam yükleyerek söylemiyorum. Eren

""
…dikkatimi çeken belirgin bir "kadın-egemen" dil var. Eren

Eren’in hissettiklerini ben de hissettim.
Zaman zaman “kadın yazarın farklılığı” “kadın yazarın duyarlılığı” gibi kavramların üzerinde düşünme durumunda kaldım. Okumayı sürdürdüğüm, Nurdan Gürbilek’in Kör Ayna, Kayıp Şark adlı denemesinde bu konudan uzun uzun söz ediliyor.

Bunun yanında Berna Moran’ın Edebiyat Kuramlari ve Elestiri adlı kitabında bu konuda çok yararlı bulduğum değinmeler var.

Aşağıdaki alıntı buradandır;

""
Yazar Olarak Kadına Yönelik Feminist Eleştiri
Bu tür eleştiriyi de ikiye ayırmakta yarar var, çünkü amaç bakımından farklı iki yaklaşım görülüyor. Birincisi edebiyat tarihindeki kadın yazarları incelemekte, ikincisi yeni bir kadın söyleminin olanaklarını araştırmakta. Birinciyle başlayalım. Yazar olarak kadına dönük bu tür eleştirinin de çeşitli sorunlarla uğraştığını söylemeye gerek yok. Kadın yazarların erkeklerinkinden ayrı, kendilerine özgü bir edebiyatı var mıdır? Varsa, bir gelişme göstererek evrelere ayrılır mı? Kadın yazarlar arasında, tema, olay örgüsü, karakterler bakımından ortak özellikler saptanabilir mi? Bunların ataerkil düzenin yarattığı koşullarla ilintisi nedir?”
Edebiyat Kuramlari ve Elestiri-Berna Moran İletisim Yayinlari.

Moran makalenin bir yerinde “Çünkü önemli olan yazarın cinsiyeti değil, metnin dili.” Saptamasını sanırım anlatmak istediğinin bir özeti olarak alabiliriz.

Kadınlarla erkeklerin bir çok yönden aynı olmadıklarını hepimiz biliyoruz. Ama yuvarlatılmış, kestirip atan tüm önermeler gibi; “Kadınlar erkeklerden daha duyarlıdır. Dolayısıyla kadın yazar, erkek yazarlardan daha duyarlıdır.” Gibi önyargılı, (bir çeşit insan tanımını zedeleyici buluyorum –bazı insanlar duyarlıdır- önermesi bana daha tarafsız, yansız gibi geliyor. Erkek olduğum için cinsimi kayırdığım sanılabilir, değil aslında, kayırmaya çalıştığım insan, insan türü.) Sonuçta anlatmaya çalıştığımın nasıl anlaşılacağını, anlaşıldığını bilmiyorum ama en azından çıkış noktam burasıdır.

Bu konuda aydınlatılmaya ihtiyacım olduğunun da farkındayım. Sonuçta bu toplumun şekillendirdiği bir yapım var. İçimizde nelerin uygunsuz, eksik, yanlış olduğunu ne kadar biliyoruz ki?


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Aslında ben, olmuş bitmiş bir hikâyenin ardından hissedilen duyguların kaleme alındığı, iç döküş diye tanımlanabilecek bu tür anlatıları sevmiyorum. Orada bir öykü bulamıyorum. Ama bu anlatıyı çok sevdim.
Bu gece de yağmur yağıyor, zamansız bir haziran yağmuru.
Anlatıyı okuduğum sırada bu haziran gecesinde tıpkı anlatıda betimlendiği gibi kararsızmış gibi yağmur yağıyordu.
Öyküye dair Eren'in ve Mehmet Sürücü'nün yazdıklarını okudum. Eren'in ne demek istediğini anlıyorum, Mehmet Sürücü'nün söylediklerine katılıyorum duyarlılık konusunda. İki Gelinin Anıları romanını bir erkek yazmış ve kadına ait duygular, onun yaşadıkları o kadar minik minicik ayrıntılar var ki, bu kadar mükemmel anlatılır diye düşünmüşümdür.

Hepsi değilse de okuduğum hemen her cümle bana çok yakın, çok anlaşılır geldi ama anlatıyı Eren’in seçtiği alıntılar üzerinden değerlendirmek istedim.

Ancak sen ilgilendiğinde kanamaya başladı yaralarım, oysa hep oradaydılar.
Bunun, bence ilginç ya da ilgi çekici bir yanı yok.

demiş Eren. Acıyı somutlaştırma ihtiyacı seziyorum bu cümlede. Çünkü yaşadığı şey açık bir yara gibi canını yakacak kadar somut ve ondan kurtulmanın yolu ondan bu biçimde söz etmek diye düşünüyorum.

Alıntı:
Oysa biliyorum, sen dokunmadın bile yaralarıma, sadece baktın, şöyle bir an, göz ucuyla.
Anlaşılmaya muhtaç kadının (neden kadın olduğunu varsayıyorum acaba?) o tek bir bakışla çözülüvermesi, kendini karşılıksızca açması.

Anlaşılmaktan ziyade, geçmişi, geçmişte yaşananı anımsatan ve bu gün artık anlatıcıda somut bir acıya dönüşmüş bulunan bir ilk heyecandan, bir başlangıçtan söz ediyor diye algıladım ben bu cümleyi. ‘Tek bir bakış’ değil burada anlatılan bence, bakıştaki anlam, belki, ‘yeniden’ diyen bir anlam. Anlatıcının kadın olduğunu varsaymamızın nedeni, her gece anne oluyorum, deyişi olabilir, ben de kadın olduğunu düşündüm.

Tek bir veda bütün bir ömür sürüyor.

Ben de bu cümleyi sevdim. İlkinde yaşanan duyguların erdenliğini yitirmesi, ya da yitirilmesine izin verilmesi ya da bir kez daha bir kez daha yaşanma ihtimalinin hadım edilmesi… İlkinde yaşananların neden olduğu korkular, yapılan hesaplar… Her yeniden deneyişte ilkini rehber edinip biraz daha az acı çekmenin bir yolunu bulmaya çalışmak, ya da acı çekmekten korunulabilinirmiş gibi… belki göz ucuyla bakıldığını düşünmek… O vedanın, ömrünün kalanını ele geçirmesine izin vermek… Sonra yağan bir yağmur için, “yağıp yağmamakta kararsızlık çekiyor, her damla kendisi adına özür diliyor" demek…


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

""
Tek bir veda bütün bir ömür sürüyor.

Ben bunu biraz da ayrılıkla sonuçlanan ilişkilerin, ilgisizlikle sonuçlanan aşkların biteviye tekrarlanıp durması gibi anlamıştım. Bütün vedaların aslında tek bir veda olduğunu (yaraları kanatma kudretine sahip olanın terk etmesi) ve bunun bir ömür boyu süreceğini, ilgisizliğe saplanıp kalmayan "mutlu aşk"ın hiç bulunamayacağını da sezdiriyor sanki.


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Evet, düşündüklerimin içinde bu da var. Hatta asıl bunu demek istedim. O ilk veda, sonra yaşanacak her 'yeniden'e engel oluyor. Yaşanılan acı sonrası diye bir şey bırakmıyor "mutlu aşk" yoktur dedirtiyor ya da yaşayan buna izin veriyor olmalı ki bütün bir ömrü ele geçiriyor.


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Uzun zamandan sonra ilk defa yorum yapacaktım ama "backspace" tuşuna basıp yazdıklarımın kaybolmasının ardından şevkim kırıldı. Sonraki öykülere artık =)

Kısaca değinmek gerekirse; bunları yazan kadın, kendisini midye kabuğu olarak görüyor ve parçalandığını söylüyor. Bence bir şeyi sembolize ediyor fakat ben pek çıkartamadım.

Yazarın bunun gibi bir sürü hayal kırıklığı ile sonuçlanan ilişkisi olduğunu, hepsinin de kendisinde bir yara bıraktığını düşünüyorum. Bana kalırsa; geçmişi, acılarını hatırlamak istemesinin sebebi de, eski yaşadıklarını hatırlayıp; kendisinde yeni bir yara daha açılmasının önüne geçmek için. Ama kadının dediği gibi: "Tek bir veda bütün bir ömür sürüyor". Bu döngünün içinden bir türlü çıkamıyor.

Aşırı yorum olacak ama son paragrafta sevgi olmadan yapılan, mekanik bir cinsel ilişkinin anlatıldığını düşünüyorum.


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Ölüm öylesine gürültülü ki. Yalnız kahkahasını duymuştum ölümün. Artık tabutlarda düşlediğim kanlı cesetler değil, onların giyiseleri sadece, sıradan gündelik giyisiler kefen değil. Giyisilerimi çıkartıyorum teker teker, seninkileri de, çırılçıplak kalana dek, yavaşça; saçlarımı kesiyorum sonra, seninkileri de, kara tahta bir tabuta seriyorum onları üst üste ölüler gibi.

Okuduğum son bölümünde yer alan bu paragraftaki tasvirde sıradan sayılamayacak bir yaklaşım var.

Oysa ilk cümlelerde, bir durumdan yola çıkılan duygu aktarımlarında - ki durum bir insanın aşk ile bağlı olduğu bir başka insandan ayrı düşmesi halidir- kadının kabullenilmiş "acı çeken" halinin yansılarına biraz karşı bir bakışı da peşisıra taşır gibi.

O denli naif bir cildin(ki "ayrı" düşmenin tüm sancılarını hislerken) "ölüm" kavramından yarattığı betimlemelerde çok daha cüretkar nitelemeler ip uçlarını veriyor. "Evet, ruh yaşam ve ölüm kadar sınırlara düşürdüğünde, derinlerine çekecekse "ben"i, derimi/cildimi zorlayabilirim dercesine.

Bu bir ipucu diye düşünüyorum yazarının süreçlerine dair.

Bunun yanısıra, genel edebi yaratım süreçlerinde yada sanatsal diğer üretim alanlarında kadın algısının toplumsal giydirilmiş biçimlerinden arınması gerekmekte.

Kadın ya da Erkek olarak sınıflamak istemem ama bireye yüklenen rollere karşı duruşlar yada sorgulamalar insanı yaşamın anlama/anlamlandırma ve dolayısı ile yeniden yaratma biçimlerini doğurabilir ancak.

Şu var ki; kadın hep anlaşılmayan,
erkek hep anlamayan, ulaşmayan, ulaşılmayan v.s. bunlar açıkçası bana çok samimi gelmiyor.

Edebi anlamda ise son paragraf, bir kapıdır kanımca.

zeyn


Re: Aslı Erdoğan - Giderken

Yukarıdaki yorumlar çok hoş. Kadın - erkek karşılaştırmalarındaki bu kalıpların aşılması normalleşme olacak ama biz hala tepki dönemindeyiz. Bu nedenle de bu ayrımın içinde genellemeler, kalıplar ve savunmalar yer alıyor. Yazın da bunu görebleceğimiz bir dünya. Kadın öykücüler kavramı da bu nedenle rahatsız edici olabiliyor.