UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Anlamak

29 Mar 2012
elif cinar

Birini öldürdüm. Bir adamı...
Bir arabanın giremeyeceği darlıkta bir sokaktaydı ahşap ev. Eve biraz daha fazla bakabilmek için ağır ağır yürüyerek sokağı geçtim. Sokaktaki üç dört katlı beton binaların arasında kalmış; yıllarca bir yağmur, bir güneş derken kâh ıslanıp kâh kurumaktan kararmış, eskimiş, boyasız, çıplak tahtalarıyla karşıma birden çıkıveren ahşap ev bana öyle tanıdık geldi ki... Tül perdeleri hep kapalı evin. Kapısında ne okula giden küçük bir çocuk, ne bir kadın ya da erkekle karşılaştım. Akşamları odaların ışıklarının yandığını gördüm. Ne zaman yapıldı, kimler yaşadı, şimdi kimler yaşıyor, kaç el değiştirdi, kaç odası var, bilmediğim eski, küçük, ahşap ev.
Sanki bu evin kapısından defalarca girmiştim. Kaç sevişme, kaç kavga, kaç kavuşma, kaç ayrılığa şahit oldu kim bilir dediğim, kaç doğum görmüştür, kaç tabut çıkmıştır kapısından diye düşündüğüm iki katlı evde geçmişti sanki çocukluğum. Bu evde büyümüşüm, odalarının birinde bir sedire uzanıp düşler kurmuşum, şarkılar mırıldanmışım, sırlar biriktirmişim, yemek pişirmişim, perdeyi aralayıp sokağa bakmışım, sofra örtüsünü silkelemişim, ahşap merdiven gıcırdamısın diye basamakları çıplak ayaklarımla usul usul inmişim, çıkmışım, sobadaki çıranın odunları tutuşturan çıtırtısını dinlemişim, yüklüğe döşek, yorgan yığmışım, bir köşeye oturup kaniviçe işlemişim, bir komşuya kahve pişirmişim. Evin bütün seslerini duymuşum; çatıdan gelen takırtıyı, pencere aralığından üfüren rüzgârı, paslı menteşelerin, kapanmayan kapıların iniltisini...
Pencerinin önündeki çiçekler bile tanıdıktı. Benim dikip suladığım, sevdiğim, büyüttüğüm, sağa, sola uzansın, aşağılara sarksın istediğim, kırmızı, mor, mavi, beyaz; kimi narin, kırılgan, kimi cüretkâr, arsız, güzel kokulu çiçekler...

Birini öldürdüm. Bir adamı...
Sokağa girdiğimde bir kadınla bir adamın kaldırımda karşılıklı durduklarını gördüm.
Kadın sigara içiyordu. Sigaranın dumanı tül gibi uçuştu, telaşla yükseldi, dağılıp kayboldu. Dumanı izlerken ahşap evin geride kaldığını, önünden pencerelerine bakamadan geçtiğimi fark ettim. Yanlarından geçerken, kadın bakışlarını yere dikmiş, duvar gibi geçit vermez bir sesle, beni arama dedi adama. Adam gözlerini kırpmadan kadına dikkatle baktı. Yüzünde hüzünle karışık belli belirsiz bir gülümsemeyle, ben de seni seviyorum dedi. Kadın başını kaldırıp adama baktı. Bakıştılar. Dayanılır gibi değildi. Hızla yürüyüp uzaklaştım yanlarından. Sokağın başka bir sokakla kesiştiği yerde durup onların gitmesini bekledim. Ağır adımlarla yürüyüp uzaklaştılar. Geri döndüm. Evin önünden her geçişimde bir odasını düşledim. Zor günler için biriktirilmiş üç, beş liranın hangi odada, hangi eşyanın arasında beklediğini, ucu yanmış mektupların saklandığı sandığın hangi odada durduğunu, hangi mektuba göz yaşı döküldüğünü, hangi söze bir kapının hızla kapandığını, borç para bulmak için hangi komşunun kapısının çalınacağına hangi basamakta karar verildiğini, akşam güneşinin hangi eşyaların üzerine düştüğünü, hangi eşiğin daha yüksek olduğunu, tavandan akan yağmur sularınının hangi odanın tavanında iz bıraktığını, hangi odadaki perdenin diğerlerinden farklı bir anısı olduğunu, hangi odadaki çiçeklerin daha güzel koktuğunu...
Birini öldürdüm, bir adamı...
Elleri cebinde, tam karşısında durmuş, ahşap eve bakıyordu. Hasır yastıkların üzerine serilmiş kaneviçeleri, akşam güneşinin vurduğu köşedeki sandığı görmesini istemedim.

Kategori:

Re: Anlamak

Öykü de sandık gibi olmuş. İçinde pek çok yaşantı saklıyor. Nedense Oğuz Atay'ın Unutulan'ını anımsattı bana.


Re: Anlamak

Öyküyü bitirdiğim ilk anda metnin baştan sona olmasa da bir kaç belirgin hattında psikanalitik dinamikler olduğu fikri uyandı. Barış Arkadaşın dile getirdiği gibi 'Unutlan'a benzetilebileceği söylenebilir. Fakat "Birini öldürdüm. Bir adamı..." girişiyle başlanılan öykünün süreğinde, öykünün orijinine oturtulan adamın, özellikle de adamın öldürülmesi olayının sebebi öykü sonunda okuyucuya armağan ediliyor olsa da bu eylemin nasıl ve öykünün cereyan ettiği zaman diliminin içinde nasıl konumlandığı konusu bir nebze olsa muğlak kalıyor. Bir adamın öldürülme sebebi açıkça parametrik doneler vermese bile, temellendirdiği alt metinlerden ipucu verebileceği gibi, bu öldürme eyleminin ne zaman ve ne şekilde vuku bulduğu da katil öznenin algısı hakkında detaylı bilgiler vermeye yarayabileceğini düşünüyorum. İş bu sebep üzere; "Hasır yastıkların üzerine serilmiş kaneviçeleri, akşam güneşinin vurduğu köşedeki sandığı görmesini istemedim." cümleleriyle öykü kahramanının mahremiyetine tehdit oluşturan bireyin nasıl bir şekilde cezalandırılacağı da merak uyandırıyor -en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim-. Bu noktada birkaç küçük detay eklenmesi, kendi hasır yastıkların üzerine serilmiş kaneviçeleri, akşam güneşinin vurduğu köşedeki sandığının görünmesini istemeyen ve bu öykünün içinde kendini bulan okuyuculara, bu ihlâlcilerin cezalandırılması noktasında fikir verebileceğini ve aynı zamanda örtüşen cezalandırma şekillerinde bir nebze daha öykünün içinde kendilerini bulabileceklerini tahmin ediyorum. Pek tabiî ki de öykünüzü beğendiğimi belirtmeden de yaptığım hadsiz yorumu sonlandırmak istemiyorum.


Re: Anlamak

""
"Hasır yastıkların üzerine serilmiş kaneviçeleri, akşam güneşinin vurduğu köşedeki sandığı görmesini istemedim." cümleleriyle öykü kahramanının mahremiyetine tehdit oluşturan bireyin nasıl bir şekilde cezalandırılacağı da merak uyandırıyor -en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim-.

Bu yorum üzerine düşünüyorum.