UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Amatör Yokluğu

23 Eki 2011
Misafir kullanıcı

- San'at meselelerinde sizi memleketimiz hesabına en ziyade sevindiren ve üzen şey nedir?

Bana bu suali soran genç adama hayretle baktım. Sâkin, güleryüzlü bir çocuktu. Koltuğunun altında birkaç kitap, beni görünce yolundan dönmüş, konuşmak istediğini söylemişti.

- Dostum, dedim, bu sual nerden, nasıl aklınıza geldi? Bellki sadece şu ânınızı harcıyorsunuz. Belki de hakikaten merak ettiğiniz bir meseledir bu. Ben ikincisine karar veriyorum. Sizinle ciddî olarak konuşacağım. Sualinizin ilk kısmının cevabı, siz kendinizsiniz. Yani bu soruyu sormanızdır. Bir dakikadır size bakıyorum. Hiç de bir istisnaya benzemiyorsunuz. Demek ki meseleyi böyle alanlar var. İşte bu beni şu anda sevindirdi. Şimdi ikinci kısma geçiyorum. San'at hayatımızın beni üzen tarafı amatör yokluğu. Bilen ve anlayan amatörün yokluğu. Ressamımız, heykeltraşımız, şâirimiz, romancı ve musikişinasımız, az çok hepsi var. Kimi at başı yürüyorlar, kimi biraz ilerde, kimi biraz geride. Eserleri de az çok satılıyor, takdir ediliyor. Fert almazsa devlet alıyor. Hülâsa iyi kötü bir san'at piyasamız var. Fakat etraflarında hakikî amatörün, anlayarak seven adamın yapacağı hava yok. Bu, sade bugünün eserleri için böyle değil, eski san'atlarımız, dışardak san'at hareketleri için de böyle. Seçmeden beğeniyor, düşünmeden seçiyor, yahut hayran oluyoruz. Daha doğrusu hakikî hayranlığı duymadan kelimeleri çığlıklara harcıyoruz. San'at eserini elimize alıp evirip çevirmesini bilmiyoruz. Ona kendimizi veremiyoruz. Durmadan en olmayacak şeyleri birbirine karıtırıyoruz. Geçen gün bir şiir defteri gördüm. Genç bir adam sevdiğini sandığı eserleri dikkatle, özene bezene toplamış, yazmış. İçinde kimler yoktu? Yahya Kemal, Hâşim, şiirimizin belki en iyi şâirleri vardı. Ne yazık ki defterin yedide altısını bu şâirlerle hiç münasebeti olmayan biçare, sakat manzumeler, küçük aptal hicivler, hani o caz musıkîsi güftelerine benzeyen gülüncün ötesi parçalar dolduruyordu. Belli ki Yahya Kemal, Hâşim ve öbür şâirlerimizin eserleri bu bostana tesadüfen düşmüşlerdi. Bir an bu adamın zevkini tasavvur etmek, bu zevke göre kendisine bir hüviyet vermek, onu muhayyilemde inşâ etmek istedim. İnsan çehresinde mümkün her aksaklığın, her âhenk bozukluğunun yaptığı bir çeşit yüz başlı bir mahlûk gözümün önüne geldi. Evet bu zevk hiç de bütün bir şey değildi. Ve tabiatıyla bir bilgiye, bir şuura, hattâ tabiat tarafından tanzim edilmiş bir iç duyuya dayanması imkânsızdı. En iyiden en kötüye doğru bir maden kuyusuna inilir gibi iniliyordu. Bu ıttıratsızlık, bu kendisini bütünüyle vermeden bir takım şeyleri sever görünme, bu seçip ayırma yokluğu en acınacak şeydir. Zenci, her bulduğunu hoşuna gitmek şartıyla boynuna, koluna takar. Saksağan yuvasında parlak, renkli, gözüne ne rastlamışsa buluruz. Fakat kendi seçtiğimiz şiirlerle yaptığımız bir şiir mecmuasında... Garb'da yaşayan şiirden Ortaçağ şiirine, yaşayan romandan on altıncı asır romanına, Çin, Japın eserlerine, antik madalyadan Avustralya vahilerinin san'atına kadar her san'at dalının, her fikir hareketinin, her san'atkârın, hatta her büyük gazetecinin yüzlerce bilen, anlayan, ömrünü ona vakf eden amatörü vardır. Bunlar ne üniversite hocaları gibi derinleşmiş âlimlerdir, ne de şöhretli münekkitlerdir. Bu bilgileri ile hiç bir şey kazanmazlar. Hattâ içlerinde bazıları bu uğurda iflâs ederek hayatlarını zenginleştiriler. Çok defa üniversite hocası, büyük münekkit onlardan istifade eder. Kimi, Hugo'nun otuz bin mısra'ı ezberinde olduğu için farkına varılması en imkânsız hatayı düzeltir. Kimi adını ancak ansiklopedilerde göreceğiniz bir şâir için en geniş bibliyografî malûmatını verir, kimi Corot'ya veya RUbens'e atfedilen bir eser hakkında en selâhiyetli münakaşayı açar.

İşte en büyük eksiğimiz bu bilgi, bu kendini verme, bu tanıma, ayırma, seçme ve bu şartlar içinde sevme yokluğudur.

İstanbul Radyosu için hazırlanmış bir konuşma

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, “Amatör Yokluğu”, haz.: Birol Emil, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2000

Kategori:

Re: Amatör Yokluğu

Uzun Hikâye'de bu türden alıntı yazılara yer vermiyoruz. Yer verdiğimizde de ana sayfaya taşımıyoruz. Fakat aşağı yukarı 60 sene önce hazırlanmış bu yazıda sorulan soruların (ya da vermeye çalışılan cevapların) günümüzdeki güncelliği üzerine konuşmanın ilginç olabileceğini düşündüm. Umarım bu istisna hoş görülür.

Ahmet Hamdi'nin sözünü ettiği "amatörlük" tam da bizim Uzun Hikâye'de yapmaya çalıştığımız şey değil mi? Keyif almanın ötesinde bir beklenti olmaksızın bir konunun inceliklerine vakıf olmaya çalışmak, o konuyla ilgilenen başkalarıyla ortak bir platformda söyleşmek...

İngilizcede geek diye bir kelime vardır. Çoğunlukla yazılımla uğraşanlar, bilgisayar başında başka kimsenin anlamadığı şeylerle uğraşarak ömür tüketenleri akla getirir. Ama daha geniş bir anlamda, yalnızca dar bir grubun ilgisini çeken konulara zaman ve para ayırmaktan yüksünmeyen, bilakis bundan büyük keyif alan "tuhaf" insanları tanımlamak için kullanılır. Uzun Hikâye'nin bir "tuhaf" insanlar topluluğu olduğunu söylemeye çalışmıyorum elbette. Ama Ahmet Hamdi'nin söyledikleri o kelimeyi çağrıştırdı bana. Acaba Türkiye bu amatör ruhun eksikliğini hâlâ hissediyor mu?


Re: Amatör Yokluğu

""
Acaba Türkiye bu amatör ruhun eksikliğini hâlâ hissediyor mu?

Sanatsal bir alanda, (her alanda farklılıklar olabilir) çeşitli aşamalar söz konusu. Bunların içerisindeki; “Amatörlük” en çabuk geçilmesi düşünüleni. Aşağılamayı içerdiği düşünülüp, bunun için kullanıldığı da oluyor.

Otuz yıla yakın, amatör olarak fotoğraf çekip, yağlıboya resim yapmaya çalıştım. Kendimi her zaman bu konularda amatör olarak gördüm. Birkaç sergiye katıldım. Bu nitelememin ardındaki ruh hali, hiçbir zaman yaptığım resmin güzel ve yeterli olmadığını düşünmemdi. Bir de “Ben ressamım, Fotoğrafçıyım” demek bana fazla iddialı bir söz gibi geliyordu.

Neden amatör kalmak gerektiği konusunda bir şey söyleyemem belki. Ama her konuda bir insan yarışının, kovalamacanın sürdüğü dünyamızda, bu büyük maratonda sanırım kimse amatör, yetersiz, acemi, naif olarak etiketlenip sınıflanmak istemiyor.


Re: Amatör Yokluğu

Aşağıdaki satırları yazdığım gün dün gibi gözümün önünde; oysa on yıl geçmiş üstünden... Ahmet Hamdi "Amatör Yokluğu" diyor ama bir de karşıtı olabilir mi bunun: "Amatör Bokluğu".

""
Profesyonelliği; işbölümü, uzmanlaşma, para kazanma gibi kavramlarla düşünürsek amatörlük "acemi"lige yakın görünecek­tir. Oysa amatör bir çalışmada da bu kavramlar pekala ortaya çı­kabilir. -Belki düzene oturmayabilir,. ama bizimki gibi bir ülkede hangi profesyonelin çalışmalarının düzene oturduğu iddia edilebi­lir ki?- Böylece düşünürsek amatör ile profesyonel arasındaki ayrı­mı kaybederiz. Ancak, biraz kurcaladığımızda, bu sözcüklerin çağ­rışımları, kullanımları üzerine biraz düşündüğümüzde iki kavram berraklaşarak birbirinden ayrılacaktır. Profesyonellik, topçunun bir ayağmda top sektirirken kendine uzatılan mikrofona cevaplar yetiştirmesine benzer. O, profesyoneldir. Mankenlerle ilişkisinden, meyhane yaşamından sıkılıp da ayağındaki topa dikkat çekecek olursanız, "Ha, o mu! Sekiyor işte." diye bir tepki alırsınız. Bu yüzden profesyonelin durumu fena halde üç büyüklerde oynayan topçuya benzer.

Amatörse, ip üzerinde yürüyen cambazın tedirginliğine sa­hiptir. İşi bilmediğinden mi dersiniz. O iş kendinde sevdaya dö­nüştüğü için mi? Ya da sadece doğrusu öyledir diye- öğrendiği için midir, bilinmez. Pür dikkattir. Yeni neler yapabilirim diye düşünür ip üstünde takla atarken bile. Geyik muhabbetlerineyse hiç kulak asmaz. Varsınlar mikrofonlarını eşekarılanna soktursunlar, diye düşünür, iyi de yapar böyle düşünmekle.

Yayın yaşamını sürdüren çoğu "büyük" dergimizin durumu da, ne yazık ki, böyledir., içler acısı bir profesyonellik. Onlar, matbaanın şehrin öbür ucunda olduğunu unutmuş gibilerdir, iki top kağıdı sırtında taşıyarak basıma götürmenin ne demek olduğu­nu da, rica minnet ayarlanmış bir toplantı salonunda çoğu ilk de­fa görünen yirmi kişinin önünde derginin sorunlarını tartışmanın ne anlama geldiğini de anımsamazlar. Onlar, basımını yaptıkları şeyin tarihe ne kazandırdığı üzerine bir kere düşünmüşler ve son­ra işini yapmış olmanın gönül rahatlığıyla dingin bir öğleden son­rası uykusuna dalmışlardır.

Artık, bir zamanlar iyi şiirler yazmış olan şairlerin, ismini ha­la anımsatan öykücülerin birbirinden kötü çalışmalarını barındıran bir uğrak yerine dönüşmüşleridir. Oysa, kalem de bunar ve buna-mış bir kalemden çıkanlar, şüphesiz ki, acemi bir kalemden çıkan­lardan çok daha yıpratıcıdır, işte amatör yayıncılığın temel ilkesi, budur. Acemi olabilir, bu onun bilinçli tercihidir, ama asla bunamış değildir.

Kofti düşüncelerin ürünü olan dergilerin iki sayı çıkıp kapan­malarının nedeni de aynı yerde bulanabilir. Süreli yayıncılığın za­mana bir kafa tutma, tarihe bir direnme olduğu düşünülürse yapı­lan zaten pek zor bir iştir. Ancak, ondan beklenen "rutine otur­ma" ve "tamamlanma" olursa sonuç her zaman için hüsran verici­dir. Profesyonellik, özlemiyle bile, bir hüsran üretme kaynağıdır...

(Barış Acar, Öyküden Bir Bilet: Gidiş-Dönüş, 7, Bülten no: 5, Mayıs-Haziran 2001, 1-3)


Re: Amatör Yokluğu

Bizde tersine kutsallaştırılan, yücelten bir kültür var. Çok iyi bir saptama

""
Oysa, kalem de bunar ve buna-mış bir kalemden çıkanlar, şüphesiz ki, acemi bir kalemden çıkan­lardan çok daha yıpratıcıdır