UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Adnan Özyalçıner - Yağma (Kitap)

12 Oca 2012
eren

1977 tarihli Gözleri Bağlı Adam'la 1971 tarihli Yağma, bu sırayla, tek bir ciltte toplanmış. Yağma, 1972 Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü'nü kazanmış. Kitapların neden kronolojik sırayla değil de bu şekilde sıralandıklarını düşündüm, ama tatmin edici bir cevap bulamadım. Belki yazar daha sonra yazdığı kitabı daha çok beğendiği için, belki aldığı ödül daha önemli kabul edildiği için...

İki kitapla ilgili ayrı birer not hazırlamayı planlıyordum. Fakat Yağma üzerine söyleyecek fazla bir şey bulamadığımı fark ettim. Kısmen Gözleri Bağlı Adam'la ilgili söylediklerimi tekrar etmek istemediğimden, kısmen birazdan yapacağım alıntının benim düşüncelerimi de içerdiğini düşündüğümden. Yine de bu kısa notu hazırladım. Yağma'nın girişinde Mehmet Seyda’nın Adnan Özyalçıner’le yaptığı bir söyleşi var (“Yağma Üstüne Bir Konuşma”). Söyleşinin sonunda şöyle bir diyalog gelişiyor:

""
“A.Ö.: Bir soru da ben sorayım sana: Kitabı beğendin mi Seyda?
M.S.: Bütünüyle değil, “Pazar Gezintisi”, “Mis Gibi Anadol!” ve bir bakıma, sisli günlerde karşı yakadakileri, vapurları anlatır “Sis” gibi hikâyelerle... Öbürleri bana, düşünen ve duyan her aydının, alegorilere gitmeden de, anlatabileceği şeylermiş gibi geldi. Adeta gereksiz bir mesaj gibi göründü.
A.Ö.: Aslında ben de bu mesajları iletmekten yanayım.
M.S.: Kimlere?
A.Ö.: Okuyan herkese...
M.S.: Bilmiyorlar mı?
A.Ö.: Bilmeyenler var. Henüz bilinçlenmemiş okurlara.” (s. 147-148)

Yağma bir geçiş dönemi kitabı olarak görülebilir. Biçimsel kaygıların daha ön planda olduğu Panayır'dan Gözleri Bağlı Adam'a giden yolda her iki taraftan da kimi özellikleri barındıran bir kitap. Uzun cümlelere ve ayrıntılı betimlemelere yaslanan anlatım ilk dönemin özelliklerini yansıtırken, zengin-yoksul karşıtlığı üzerinden kurulan gerilim Özyalçıner’in toplumcu gerçekçiliğe yönelişini işaret ediyor. Bu iki öğe bir araya gelince ortaya tuhaf bir durum da çıkıyor. İlk dönem öykülerinden keyif alan edebiyat çevrelerinin (yukarıda Seyda’nın eleştirisinde ifadesini bulan biçimde) bu öyküleri kendilerine yakın bulmadıklarını anlayabiliyoruz. Üstüne üstlük, kitabın bu melez haliyle Özyalçıner’in ifadesiyle “henüz bilinçlenmemiş okurlar”ın beğenisini kazandığından da hayli kuşkuluyum. “Pazar Gezintisi”nin ilk cümlesi bu açıdan iyi bir örnek bence:
""
“Sıcak yaz akşamının, mavisine kara duman yürürcesine kararan göğünü tutan motor gürültüsüne uyanmıştı büyükhanım.” (s. 201)

Mesaj verilerek bilinçlendirilmesi gerektiğine inanılan bir takım insanlardan söz edebiliyorsak, o insanların edebî beğenisi hakkında da bir yargıya varmışız demektir. Öyleyse, dilin de daha yalın olmasını beklemek gerekmez mi?

Bu kitaptan “Mis Gibi Anadol” öyküsünün Uzun Hikâye’de ele alınabileceğini düşünüyorum.

Re: Yağma

""
"Mesaj verilerek bilinçlendirilmesi gerektiğine inanılan bir takım insanlar..."

Tüm sanatsal, yazınsal yapıtların bir iletisinin olmasını doğal karşılıyoruz. Bu iletinin politik, edebi, şiirsel, felsefi bir önermesinin oluşundan çok ortaya koyuş şeklini önemsiyoruz.

Zamanında, sadece politik sloganlardan oluşan bir çok sinema filmi yapıldı. Edebi alanda da öyle. "Kuru politik söylem" nedir? Buna verilecek çok çeşitli yanıtlar olabilir. Yapılanın, yazılanın insanla ilgili, insana dönük oluşu, ister istemez bir "politik" yönünün oluşunu zorunlu kılıyor. Belki burada tutarlı bir "politik" nedir ile, onun incelikli, sanatsal kullanımı konularında daha fazla düşünmek gerekiyor.

"Kuru politik söylem" ile sanatsal söylem arasındaki ayırım belki de şurada, birisi çoğunlukla, siyasi tarafını, yerini saptamış, inanmış(veya öyle olduğunu sanan)bir kesime seslenirken, veya karşıtlara "kendi yanı" nın doğruluğuna inandırmaya çalışırken, diğeri daha farklı bir oluşum yolu izler. Hedef kitle çoğunlukla insan ve insanın evrensel, genel yapısı, durumudur. karamazov Kardeşlerin de politik, dinsel, etik bir "söylem"i var. Ama bu söylemi, onun 1880'den bu yana insan ve insanlık için önemli kılıyor.


Re: Yağma

Sanırım, artık, şöyle de düşünüyorum: Önemli olan ne politik mesaj verme kaygısı ve bu kaygının törpülediği biçemsel olgunluk ne de dilsel hünerler içinde konuşanın neden konuştuğunun bile anlaşılmadığı öznelik yitimleri. Aslolan, bilinç aktarma ya da birine bilinç aktarılması da değil; sözü edilen bilincin niteliği bence.


Re: Yağma

"Haridata Bir Nokta"da şöyle bir cümle var:

""
"Yatak odama da bir tane asmışımdır; geceleyin yatmadan önce okuduğum kitaba inanmazsam, canım sıkılır da gözümü kitaptan kaldırırsam haritaya gözüm ilişsin diye."

Benim için en önemlisi bu sanırım: okuduğuma inanmak. O nedenle yazarın niyeti ya da propogandasını yaptığı bilincin niteliği ilk aşamada beni o kadar ilgilendirmiyor. Bence Özyalçıner'in özellikle Gözleri Bağlı Adam kitabındaki hikâyelerinin esas problemi inandırıcılık. Belki hikâyelerin yazıldığı dönemi göz önünde bulundurmak (ne gibi tartışmalar döndüğünü incelemek) yazarı anlamakta, öyküleri tarihsel plana oturtmakta yardımcı olur, fakat öykü inandırıcı olmayınca ben bunu yapmak için de fazlaca bir motivasyon bulamıyorum.


Re: Yağma

Aslında kast ettiğim tümüyle farklı bir şey. Sanırım yakında örneğiyle gösterebileceğim. (Adnan Özyalçıner - Baskın)

---
Düzenleme: Link eklendi.


Re: Yağma

""
"inandırıcılık"

_İnandıklarımıza, düşündüklerimize paralel, bizi onaylayan, bizi doğrulayan metinler demek mi?
_Bizim inancımızdan, bildiğimizden bağımsız, bir yanıyla gerçeğe yaslanan metinler demek mi?
_Dilin olabildiğince yalın oluşu, inandırıcılık için ne kadar yeterli.
_İnandırıcılık kişisel bir algı mıdır? Bir metni inandırıcı bulan birisinin yanında, bulmayanların oluşu ne demektir?

(Yazdıklarım, Eren'in tesbitlerinin eleştirisinden ziyade, bende oluşturduğu sorular, düşünceler.)


Re: Yağma

Kendi adıma Mehmet Sürücü'nün sorduğu ilk üç soruya "Hayır" diye cevap verebilirim. İnandırıcılığın benim inançlarımla da gerçekle de dilin yalınlığıyla da ilgisi yok bence. Eğer yazar beni kandırabilmişse, anlattıklarını yutturabilmişse inandırıcıdır bana göre, başka şey aramam Smile Bu anlamda inandırıcılığın kişiden kişiye değiştiği savunulabilir herhalde. Benim inandığıma inanmayanlar olabilir, neden olmasın. Bu anlamda "yalan"la "hikâye" arasında bayağı sıkı bir koşutluk kuruyorum.


Re: Yağma

Buradaki "inandırıcılık"; kurmaca olduğunu bildiğimiz bir metinde, gerçekçilikten öte, bir gerçeklik.... Smile
(Cümlayi toparlayamayacağım. Bu konuda biraz daha düşünmeliyim sanırım)


Re: Yağma

""
Henüz bilinçlenmemiş okurlara

Yazarın sorumluluğu demekle biter mi acaba?