UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

04 Eyl 2008
Barış Acar

Dokumacının Ölümü
Emek Öyküleri 4
Haz. Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner
Evrensel Basım Yayın
1999
s. 27-46

Son indirilme tarihi: 17 Kasım 2008 (Bkz.:Forum İşleyişi)

Kategori:

Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Forumdaki kopya Sennur Sezer ve Adnan Ozyalciner tarafindan hazirlanan Dokumacinin Olumu kitabindan alindigi icin tarih hakkinda bilgi edinemiyoruz. Ama Yuksek Gerilim 1974 yilinda yayimlanmis (kaynak). Bu oyku de o kitabin ilk oykusu... (Kitabin Is Bankasi Kultur Yayinlari tarafindan yapilan son baskisinin ilk birkac sayfasina buradan ulasabilirsiniz)

""
Yine de kurban oldugum gunes. Yaz boyu Kadir'imin gozlerine dolmus dolmus da, simdi, gece ortasina gelmis ordan savkiyor.

""
Hasan, okulda derse kaldirilma korkusuna benzer bir korkuyu atlatmis gibiydi. Ogretmenin gozleri bir degip gecmisti kendisine, iste o kadar. Simdilik. Simdilik yine iyiydi her sey.

""
Santiye muhendislerinden biri "bankalar icin" dedi. Kontrol muhendislerinden biri "ovayi bolusenler icin" dedi. Kuskulandilar birbirlerinden: kustuler ve ari adli partilere oy verdiler.

Bastan sona muhtesem betimlemelerle orulu oykunun anlatimina diyecek yok. Ayrintilar, gorselligi guclu bir oykuye donusmus. Ancak kurguyla ilgili beni dusunduren noktalar var oykude. Oykuye yuksek gerilim hattindan soz edilerek giriyor Agaoglu. Bir yerde oykude gerilimi yuksek bir olay olacagini sezdiriyor. Daha sonra oyku boyunca bu gerilimi tirmandirdikca tirmandiriyor, yukselttikce yukseltiyor. Yerlestirilen her kanalette "simdi bir sey olacak" diyoruz (kendi adima konusuyorum ama cumlenin gelisi oyle oldu, n'apalim), Kemal bisikletle kucuk tupun etrafinda donuyor, "hah, simdi atesin ustune dusecek cocuk" diyoruz. Uzadikca uzayan kanalet yerlestirme isi, yuksek gerilim hattina gittikce yaklasan vinc, vb. Sonunda beklenen oluyor. Iste benim -aslinda pek de kuvvetli olmayan- itirazim bununla ilgili. Gerilimi bu kadar basariyla tirmandirmisken, yazarin benim dusunmedigim bir sey yapmasini istiyorum bir yanimla, ustelik bunu guclu bicimde istiyorum. Ama benim istegim degil fizik kurallari galip geliyor ve yuksek gerilim hatti ark yapip enerjisinin bir bolumunu vincin metal kolu ve celik halat uzerinden Hasan'in bedenine akitiyor. Belki, diyorum, gerilimin o en yuksek oldugu yerde oyku bir anda yon degistirse, gerilim baska turlu cozulse, o zaman daha cok sevecegim bu oykuyu.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Internet'te öyküyle ilgili bakınırken "Adalet Ağaoğlu'nun 'Yüksek Gerilim' ve 'Bir Sevmekten... Bir Ölümden...' Adlı Kısa Öykülerinin Göstergebilimsel Bir İncelemesi" başlıklı bir yazıya rastladım. Açıkçası yazı benim beklentilerimi karşılamadı ama en azından bu yazı vesilesiyle Ağaoğlu'nun bu iki öyküsünün birbirleriyle yakından bağlantılı olduğunu, Adalet Ağaoğlu'nun ikinci öykünün birinci öyküden "ürediğini" söylediğini öğrenmiş oldum.

Genel olarak Ağaoğlu öykücülüğünü ve Yüksek Gerilim kitabının yayımlandığı dönem Türkçe edebiyat içerisindeki yerine değinen bir yazı da "Yazınsal Gelişim ve Toplumsal Değişim Bağlamında Adalet Ağaoğlu Öykücülüğü" başlığını taşıyor. Bu yazının tamamını okuyamadım, ancak kitapla ve "Yüksek Gerilim" öyküsüyle ilgili kısımın ilgiye değer olduğu düşüncesindeyim.

Bir daha ne zaman bir Adalet Ağaoğlu öyküsü okuyabileceğimizi bilmediğimden Necip Tosun'un "İnceliklerin, Kadınsal Duyarlıkların, Politik Kaygıların Öykücüsü: Adalet Ağaoğlu" başlıklı yazısını da bu öykünün altında paylaşıyorum. Umarım öyküyle ilgili değerlendirme yapmak isteyen arkadaşlara bir yardımı olur.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Daha önce çok romanlarından tanıdığım, öyküleriyle pek tanışık olmadığım bir yazar Adalaet Ağaoğlu. Yüksek Gerilim'de ise, uzun bir tasvirden sonra tanık olduğumuz bir yaşam; vinççilerin fakir, acılar içinde geçen yaşamı anlatılıyor. Bu kadar uzun bir öntasvir, öyküde gerekli mi onu da bilmiyorum. Olay öykülerine alışık, onları sevenler için belki sıkıcı bile gelebilir. İki kez okudum ama öyküden uzaklaştığımı hissettim iki okuyuşumda da...
Öyküden
Hüsnüyusuf: Karanfilgillerden, bazı türleri bahçelere süs olarak dikilen bir bitki, gugu çiçeği
Potur : Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir tür pantolon:
"Ayağında lacivert Karamürsel kumaşı bir potur vardı."- S. F. Abasıyanık.
Ilgın : Ilgıngillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen bir ağaç veya ağaççık cinsi
Çavşır : Maydanozgillerden bir bitki
Peyke : Genellikle eski iş yerlerinde bulunan, duvara bitişik, alçak, tahta sedir:
"Tıpkı köyünde bir kahvenin peykesi üstüne oturur gibi oturuyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu.
(TDK sözlüğünden alınmıştır)


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

eren dedi ki:
Bastan sona muhtesem betimlemelerle orulu oykunun anlatimina diyecek yok. Ayrintilar, gorselligi guclu bir oykuye donusmus.... Bir yerde oykude gerilimi yuksek bir olay olacagini sezdiriyor. Daha sonra oyku boyunca bu gerilimi tirmandirdikca tirmandiriyor, yukselttikce yukseltiyor.
Cihan'ın sözünü ettiği ayrıntılar bu gerilimi yükseltmek için veriliyor. Öyle ki, öykünün sonunda kötü bir şey olacağını anlıyoruz. Ben de, öykünün sonunda başka bir şey olsaydı diyen arkadaşlara katılıyorum.

Hem yoksulluğun hem de yaşadığı yoksunluğa pratik çareler bulan ya da köy kültürünü kentte de yaşatan insanların gündelik yaşamlarını ne güzel gözlemlemiş Ağaoğlu:
“Ekşimiş yoğurt artığının üstüne tel kasnağı örttü;”
“Plastik ibrikte kalan suyu avlunun içinde acele gezdirdi.”
Mükemmel gözlemler:
“Kocasının kıpırdandığını, yüreğinin daraldığını bildi; kesin sustu. Yetmedi, koydu parmaklarını dudaklarının üstüne, kitledi onları.”
“Sakine, Hasan’ın coşkusu çözülmesin diye çözdü parmaklarını dudaklarından, güldü.”
“Orhan, peykenin üzerinde bir mısır koçanıyla oynuyordu. Koçanı ağzına, yeni çıkan diş yerlerine sürtüyor, salyasını akıtıyordu.”

Kadir Çiçek’in bir işçi olduğuna beni ikna eden cümle:
“İşin bittiyse söndür ışığı, dedi Kadir Çiçek karısına.”
Kadir Çiçek, salt, elektrik hattı döşeme işinde çalıştığı, tavandan yayılan ışığın evine ne emeklerle ulaştığını bildiği için söylemiyor bunu. İşçi olmanın getirdiği, onun gündelik yaşamına kazandırdığı bir tertip, düzen, disiplin olduğunu düşündüm bunun.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Kadir ve Sakine Çiçek, kendi çocukları(Kemal,Orhan, Ayten,Gülten) ve iki de kardeşleriyle (Hasan ve Sefer) henüz camını bile taktıramadıkları, borçlarını bitiremediklerini evlerinde bir çok şeyleri eksik gedik bile olsa birbirlerinin yüzlerine bakmaktan bir arada olmaktan mutlu bir aile.
Sakine Çiçek kocasını seven ona güvenen bir kadın. Hasan abisine yardım etmek isteyen ona karşı büyük bir minnet duyan ve işlerin ucundan tutmak isteyen bir kardeş. Üstelik çalışkan ve becerikli, terbiyeli saygılı.

Aslına bakarsanız bu temel üç hikaye kahramanı hakkında daha uzun uzun veriler sıralayabilirim. Çünkü hikaye boyunca öyle güzel şekillendirilmişler ki onları tanımak çok kolay. Kısacık bir öyküde ne kadar çok ayrıntı verebilmiş Adalet Ağaoğlu. Her bir cümle, kurulduğu kelimelerle bir başka şeyleri de betimliyor.

""
Genç irisi gövdesiyle dikildi peykenin önünde. Ayak alışkanlığı gitti, avlunun bir köşesindeki musluklu tenekeden su çarptı yüzüne. kollarını iyice ıslattı. Çizgili pijama altlığını çekerek şöyle bir dolandı avlunun ortasında....

Öyküyü, adının da yarattığı gerilim dolayısıyla, diğer arkadaşlarımın da yaşadığı o sıkıntıyı ben de yaşadım.
Sıkıntılarına, yoksulluklarına rağmen umutlarının ve birbirlerine bağlılıklarının her şeyin üstesinden gelebilecekleri inancını uzadıkca uzayan yüksek gerilim hattı küle çevirecekti. Bu çok açık ve seçik sezdiriliyordu ve siz öyküyü belki de öyle olmayacak diye diye korku ve sıkıntı içinde okuyordunuz. Sonuç hoşuma gitmese de öyküyü açık ve gizli dile getirdiği şeylerle çok sevdim.

Daha sonra öykü hakkında tekrar yazmak istiyorum.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

eren the calıskan ve kafa acısı linkler ekleyen ... ellere dillere zihinlere sağlık olsun efem
saygı reveransı işareti yok mu su smileyler de... Handshake


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Yüksek Gerilim'le ilgili bir şeyler yazmak için bir süredir zaman kolluyorum. O zaman bu zaman değil, biliyorum. Ama yine de bir soruyu sormak istiyorum: Öykünün kahramanları neden ad ve soyadlarıyla beraber anılıyorlar? Öyküde bunun önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Daha sonra da öykünün kurgusu üzerinde detaylı durmak fikrindeyim.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Yüksek gerilim hattının döşenmesi süreci aynı zamanda toplumun o zamana değin alıştığı yaşama koşullarının da zaman içinde değişeceğinin habercisi gibi. Artık gaz lambalı dönem kapanacak, insanlar,sularını kavurucu sıcaklıklarda bile soğuk içebilecekler ve daha nice şey değişecek. Ancak bazıları için yoksulluk ve beraberinde getirdiği acılar ve yoksunluklar değişmeyecek gibi. Hatta bu insanların yoksullukları giderek artacak, yüksek gerilim hattının etrafında yarattığı o dokunulmaz alanların artması, yoksul insanların yaşayacak nefes alacak alanların daralması demekti.

""
Uzandı, yüklendiği öldürücü ve diriltici gücü bu yerlere taşıdı. Geçtiği her yerde kendisiyle kesişen her şeye ve herkese güçlü adını kazdı, bıraktı.

Öldürücü ve diriltici güç..Yüksek gerilim hattı kimler için öldürücü ve yıkıcı kimler için diriltici öykü bunu inanılmaz bir sadelikle işlemiş. Evet bu ilerleyen teknelojinin- sanayinin bazen umulmaz fırsatlar ve kolaylıklar yarattığını biliyoruz, gelişen ve ilerleyen şeyler herkese eşit şekilde yarar getirmiyor malesaf.

Öyküyü okurken, çocukları henüz ortaokul çağında bile olmayan Kadir ve Sakine Çiçek'in, neden yanlarında biri henüz ortaokulda olan ve biri de daha askere bile gitmemiş iki çocuğa (kardeşlerine) da bakmak zorunda olduklarını düşündüm. Öykünün sonunda anladım bu birlikteliğin sebebini. Muhtemelen Kadir Çiçek'in anne ve babasına birşeyler olmuş olmalı, bir birlerine dayanmak zorunda kalmış olmalılar. İlerde Kadir Çiçek'in çocukları da kardeşlerine muhtaç kalacak besbelli. Yani yoksullukları her geçen gün daha da bir artacak ve ileleyen yüksek gerilim hatlarıyla birlikte onları iyice kuşatacak olmalı. Adalet Ağaoğlu, mühendisin uyarısına rağman hayatlarını riske atmak zorunda olduklarını öykü boyunca öyle güzel işlemiş ki hepimiz o tehlikeye rağmen o vazgeçmeyeceklerini biliyorduk, ve aslında bunun bir kader olmadığını da...


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Adalet Ağaoğlu'nun, öyküde Hasan'ın işe başlaması sürecini anlatımındaki geri dönüşlerini de çok dengeli kullandığını düşünüyorum. Gerçi öykü sonlarına doğru bu geri dönüşler öykünün dramatik sonunu iyice can yakıcı bir hale sokmuş ama aynı zamanda ifadeyi de güçlendirmiş.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Öykü hakkında bir şeyler söyleyebilmek için nitelikli bir zaman ayırmak istedim. O yüzden geciktikçe gecikti. Şimdi böyle bir zamanı hiç bir zaman bulamayacak olmanın telaşıyla kısaca toparlamaya çalışacağım.

Öncelikle Eren'in linklerini verdiği inceleme metinlerine değinmek istiyorum.

Hilmi Uçan'ın metninin (Yazınsal Gelişim ve Toplumsal Değişim Bağlamında Adalet Ağaoğlu Öykücülüğü) sıkıntısı göstergebilim analizlerinin tipik özelliklerinden kaynaklanıyr bence. Bir şeyleri ille de diyagrama dökmek ihtiyacının yavanlaştırıcı etkilerinden muzdarip. Bu tip indirgemelerin yararlı olabileceklerini yadsımıyorum. Ama şayet öyküye has bir duyarlılıkla yapılmazsa yeni alınmış fotoğraf makinesinin kullanma kılavuzuna benzeme olasılığı yüksek. Bundan kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Neyse yine akademik düşünüşle ilgili uzun bir söyleve girişmek istemiyorum. Ancak kısaca şunu söyleyebilirim: Kadir Çiçek sözkonusu inceleme metninde Ö1 (Birinci Özne sanırım) olarak adlandırılmış, Hasan da Ö2. (Bu tanımlamanın özneyi öznelikten çıkarışına hiç değinmeden) Ö1'in yüksek gerilim hattı olması gerektiğini iddia edebilirim hemencecik. Yazarın anlatımıyla yüksek gerilim hattını bir kişiliğe dönüştürdüğünü ve sistem eleştirisini de barındıran bu öznelik durumunun öykünün asıl meselesi olduğunu düşünüyorum. Hatta bir adım daha ileri gidip Kadir Çiçek N1 (Birinci Nesne) olabilir bence. Zaten yazımın ileriki bölümünde anlatacağım gibi Kadir Çiçek adlandırışının da bu nesnelik konumunu pekiştirdiğini düşünüyorum.

Metin Turan'ın Yazınsal Gelişim ve Toplumsal Değişim Bağlamında Adalet Ağaoğlu Öykücülüğü incelemesinin ise özellikle şu saptamasıyla önemli olduğunu düşünüyorum:

""
Adalet Ağaoğlu'nun hikçyeciliği, bir tavır hikçyeciliği olarak kendini gösterir. İlk öykü kitabı Yüksek Gerilim'in yayımlandığı yıllarda Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi öykücülük düz bir hat üzerinde seyretmekte ve olaylara yaklaşım; dilin kullanımı neredeyse anonimleşen bir tarza bürünmekteydi. Onun daha bu ilk kitabında farklı bir dil ve kurgu ile türe katkısı, sanatçı tavrının öne çıkmasıyla anlam bulan derinlikli içerik kazanmış; Türk öykücülüğünün biribiri üzerine eklemlenerek derinleşmekten dolayısıyla nitelikli çoğalmaktan ziyade, kalabalıklaşan öykü dünyasına yeni bir boyut kazandırmıştır. Sözünü ettiğim 1970'lerde hakim olan hikayede "konu'nun belirleyiciliğinin kırılmasında; "konu'dan hareket edip, sürece hakim edebiyat anlayışının değerleriyle şablon çizmenin doğrudan bir edebiyat ürünüyle, hikçyenin sadece konu olarak anlaşılmaması gerektiğini, yazınsal niteliğin belirleyiciliğine dikkat çekiyor olmasıyla, deyim yerindeykse "yağmurdan söz edilmeyip, yağdırılmasıyla' Ağaoğlu özel bir örneklik oluşturmuştur.

Geleyim öyküyle ilgili benim yorumlarıma.

Öyküyü ikinci okuyuşumda elime bir kağıt kalem alıp Ağaoğlu'nun anlatımıyla öykünün geçtiği bölgenin resmini yapmaya çalıştım. Çok beceriksizce olduğu için buraya aktarmıyorum (Nurten'i ikna edebilirsem, onun çizim yeteneğiniden yararlanıp buraya öyle aktarmayı deneyeceğim), ama kolaylıkla bir yerleşim planı çıkarılabildiğini söyleyebilirim. Kuzey'de büyük kent, bir baraj ve iki kent arası yolun üzerinde kanalet fabrikası, güneyde deniz, denize inen bir nehir, ovayı bölen yollar, pamuk tarlaları, bir çilek tarlası ile upuzun bir ova...

Bu arada kimse değinmemiş kanalet, Fransızca canalette'ten geliyor, "küçük kanal" anlamında TDK'ya göre. İnternette araştırıldığında aynı adlı bir firmanın sayfasından kanal yapımıyla ilgili şantiye görsellerine (tabii temiz, pak hallerine) ulaşabilir. Öyküde sözü edilen ortamı anlamak açısından ilgi çekici. (Öyküde vinç bumu olarak karşımıza çıkan bum sözcüğü ise İngilizce boom'dan geliyor, vinç kolu anlamında.)

Yakın zamanda (küçük de olsa) bir vincin mermer blokları nasıl kaldırıp çevirdiğine, hareket ettirdiğine tanık oldum. Mermeri tutan ve hareket ettiren askıları kontrol edenin işi epey korkutucu. Her an bu askılardan kurtulacakmış gibi sallanan mermer bloklarının altında kalma riski o kadar büyüktü ki, şaşmıştım.

Öyküde Zaman:

Anlatının ilk bölümünde (bölgenin betimlemesini içeren bölümde) üç mevsime tanık oluyoruz. Kış'ın yağmurların bitmesiyle başlıyor anlatı, Mayıs sonunda tek pervanelilerin ilaç atmak üzere ovaya inmesiyle sürüyor, Eylül'de ilk pamuğun toplanması ve Ekim'de tek pervanelilerin son siyolanı atmasıyla sona eriyor; yine kışa bırakıyor yerini. Yani, öyküde zamanı, anlatıcının hareketlerine tanıklık ettiği tek pervaneliler (bunun da bir sembol olarak okunabileceğini düşünüyorum ben) yönetiyor. Öykünün anlatıldığı zaman dilimi, Hasan'ın okul döneminin bitip abisinin yanına gelmesi ve ölümü arasında geçen süreden oluşuyor.

Öyküde Kişiler:

Atlamadıysam öyküde adı geçen 15-16 kişi saydım ben. Karşılaşma sıramıza göre;
Kadir Çiçek,
Sakine Çiçek (Kadir Çiçek'in karısı),
Hasan (Kadir Çiçek'in kardeşi),
Sefer (Kadir Çiçek'in küçük kardeşi),
Kemal (Kadir Çiçek'in büyük oğlu),
Gülten (Kadir Çiçek'in büyük kızı),
Ayten (Kadir Çiçek'in küçük kızı),
Orhan (Kadir Çiçek'in en küçük çocuğu),
Bilal (sağ halat yardımcısı),
Osman (sol halat yardımcısı),
şirket mühendisi,
şantiye mühendisi Nazif (bu son ikisi aynı kişi olabilir, bilen birine sormak lazım),
devlet kontrol mühendisi,
Kadir Çiçek'in memleketlisi Avni,
iki polis.

Bu kişilerden Hasan'ın anılma biçimi öykü için önemli diye düşünüyorum. Daha önce soru olarak da üzerinde durmuştum bu noktanın. Öyküde başta Hasan olarak tanışıyoruz öyküde Kadir Çiçek'in kardeşiyle, ancak ne zamanki Hasan fabrikaya işçi olarak giriyor o zaman Hasan Çiçek olarak anılmaya başlıyor. Buradan Kadir'in ve Sakine'nin neden öyküde soy isimleriyle anıldığını anlıyoruz. Bu, sadece bir kurumda isim olarak var olmaktan da değil (Öyle olsa Osman ve Bilal'in de soyisimlerini bilmeliydik). Bunun bir gazete haberi olduğundan böyle olduğunu düşünüyorum. Üçüncü sayfada geçen bir kaza haberinde soyisimleriyle birlikte verilen olayın kahramanları bu aile. Belki şöyle bir şey:

""
Bugün ...'de meydana gelen kazada elektrik akımına kapılan işçi Hasan Çiçek feci şekilde can verdi. Yüksek gerilim hattına temas eden vinci kullanan Hasan çiçek'in abisi Kadir Çiçek, olaydan sonra gözaltına alındı. Mayıs sonunda okulunu bırakıp ...'da işçi olarak çalışan abisi Kadir Çiçek ve eşi Sakine Çiçek'in yanına taşınan Hasan Çiçek, henüz yaşını doldurmadığı için sigortalı değildi. Sahte kimlikle...

O yüzden biz özellikle bu isimleri soyisimleriyle tanıyoruz.

Öyküde Anlatım:

Gerçekten bu öyküyü öykü yapan onun anlatımı. Ağaoğlu çok dengeli bir biçimde çeşitli anlatımsal öğeler arasında ustaca geçiş yaparak bir tempo tuturuyor. Betimlemelerle diyaloglar, olayla ruhsal yansısı üzerinde çok güzel geçişler yapıyor yazar. Uzunca bir dış betimlemeyle öyküye girdikten sonra yüksek gerilim hattındaki elektrikle birlikte Kadir Çiçek'in evine dalması ve burada iç anlatıya geçişi muhteşem. Buradaki, hava perspektifi denilebilecek bir ufuk yaratarak, oradan manzarayı tarayarak süzülme ve bir mekâna girme yaklaşımı, Kieslowski'nin Üç Renk Kırmızı'sını anımsattı bana. Bu filmde telefon hattı boyunca ilerleyen kamera, dağları tepeleri, denizleri aşarak karşıdaki kişiye ulaşıyordu. Ağaoğlu filmden çok daha önce böylesi bir tekniği yazınsal olarak kurmuş ve başarıyla kullanmış. Öykünün gerilimini yükseltenin bu büyük ölçek olduğunu düşünüyorum. Bir bakıyorsunuz uçaklarla birlikte ufukta dolanan anlatıcı ansızın vincin halatına iniyor, oradan yapılacak seçimlerde oy verilecek partilere kadar mühendislerin ve işçilerin yaşamlarına hakim bir başka konuma sıçrıyor, sonra ansızın cacığın üzerindeki yağı gösteriyor okuyucuya. Öte yandan bütün bunların, Umberto Eco'nun dediği gibi, "anlatı ormanında bir gezinti" olduğunu da hissetiriyor. Çünkü asıl anlatacağının 26. kanaletin yerleştirilmesi sırasında gerçekleşecek kaza olduğunu biliyoruz.

Bu arada kullanılan flashback uygulamaları ise ayrı bir gerilim katıyor öyküye. Parantez içlerinde verilen bu bölümlerde, bir olay olmadan önce, bir an durup o olayın geçmişine gidiyor yazar. Burada da çok güçlü biçimde sinemasal bir öğenin yer tuttuğunu düşünüyorum.

Öykünün diliyle ilgili de bir sürü not tutmuştum, ama arkadaşlar yukarıda bir kısmına değinmişler. Geri kalanının da çok önemli olmadığını düşündüm sonradan. Yalnızca, öykü boyunca sinsi sinsi iğrenç planını uygulayan nesnel dilin ("nesneleştirici dilin" de diyebiliriz buna) gelip

""
Yukarı doğru esmeyen bum, yüksek gerilim hattının egemenlik alanına girdi; gücünün milyarda birinin pek azını kapıp, elinde hâlâ çelik halatı tutmakta olan Hasan'ın gövdesine akıttı. Çelik halat ucunda iri, siyah bir kömür asılıp kaldı.

cümlesinde düğümlenmesi gerçekten eşi bulunmaz bir anlatı örneği oluşturmuş.

Bunun dışında bir-iki yadırgatıcı sözcük takıldı aklıma:

""
“—Hasan...” dedi sonra, “demin uykunda konuşuyordun düdük...”
Hasan, kötü şaşırdı:
“—Yok yahu abi?... Ne diyordum ki?...”

"Fena şaşırdı" dese daha iyi olacak belki. Kötü doğru değil gibi geldi bana.

""
Yüksek gerilim hattı yukarlardan dolandı, alçaklara indi. Yine döndü, dolandı ve gecenin ortasında kararmış bakır telleriyle gücünün milyarda birinden çok daha, çok daha azını, bir gün Kadir Çiçek’in avlusuna yerleşecek soğutucuya da aktarmak üzere hazır etti; bekledi. (s. 35)

Çok soğuk geldi "soğutucu" terimi.

""
Beton sulama kanallarının içi kuruydu. Çeşmeler çoktan kurumuştu. Eğimli kanallar, yaz başı pamuk tarlalarından artan suyu denize akıttıktan sonra, şimdi bu kanalların içbükey toprak duvarlarında dağınık tebeşir tozunu andıran ince, beyaz, iplik iplik, düzensiz bir çizgi kalmıştı. Çizgiler kendilerini yenileyerek dibe indikçe iç bükey duvarlarda da ince çatlaklar açılmıştı.

Defalarca farklı şekilde niteledikten sonra bu "iç bükey" çok yabancı geldi kulağıma.

Dil ya da tiplemeler üzerinde daha çok durmak istemiyorum. Ustalığı göstermek için nerenin altını çizseniz öte taraf eksik kalıyor. En sonunda öyküyü baştan yazmak gerekiyor, öykü bu kadar güzel demek için.

Ancak Sakine Çiçek'in çizilişindeki bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Yazar sözü ne zaman Sakine'ye verse, hep bir şeyleri eksik ya da olmadık biçimde söylüyor Sakine. İçindekini tutamıyor, duygularını gizleyemiyor. Erkek bir dünyada, suladığı ıtırlar, sardunyalar, hüsnüyusuflar gibi pırıl pırıl kalıyor kadın Sakine.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Bu arada, forumdan kaldırılan öyküye ulaşamamış olup, ulaşmak isteyenler için: Yüksek Gerilim Wink


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Sevgili Barış,
Öykü için yaptığın açıklamalar ve getirdiğin yorumlar öyle güzel ki öyküden aldığım keyifi iyice arttırdı. Hele şu üçüncü sayfa haberi uyarlaması çok yaratıcı. Adalet Ağaoğlu böyle bir şey düşündü mü bilemem, ancak bunu düşünmemiş olsa da bu Kadir Çiçek, Sakine Çiçek, Hasan Çiçek ifadelerinin tercihine ilşkin mükemmel bir yorum.

Flowers


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

""
Ancak Sakine Çiçek'in çizilişindeki bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Yazar sözü ne zaman Sakine'ye verse, hep bir şeyleri eksik ya da olmadık biçimde söylüyor Sakine. İçindekini tutamıyor, duygularını gizleyemiyor. Erkek bir dünya da, suladığı ıtırlar, sardunyalar, hüsnüyusuflar gibi pırıl pırıl kalıyor kadın Sakine.

Daha önce Sakine Çiçek karakterinin çizilmesiyle ilgili yukarıdakileri söylemiştim. Kadir Çiçek'le ilgii bir küçük notum daha vardı. Atlamışım.

Öykünün sonunda Kadir Çiçek'in ampule bakışı, yüksek gerilim hattındaki elektrik akımını bedenine çekmek ister gibi gözlerini ışığa odaklaması müthiş bir portre bence.


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

Tüm ayrıntılar, tartışmalar ve farklı fikirler öyküyü bir kez daha okumayı zorunlu kılıyor...


Re: Adalet Ağaoğlu - Yüksek Gerilim

okuduktan sonra fikirlerini bizlerle paylaşmanı dört gözle bekliyoruz. İyi okumalar Smile