UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Açıkgözler (Eksik Parça)

25 Tem 2012
Mehmet Sürücü

Genellikle okuduklarımı, uzun okuyacaklarım listesinin en başlarından seçiyorum. Bu liste kayıt altına alınmış, bir yere yazılı kesin bir liste değil. Küçük, sıradan kişisel etkilenmelerle, duygusal, düşünsel dalgalanmalarla değişebilen, çok fazla belirgin kuralları olmayan, “şimdi sıra bunda” dediğim bir uygulama bu. Çoğunlukla okuduğum “kitap” değil, “kitaplar” oluyor. Bunu da açgözlülüğümü örtecek, günllerin içerisinde parça parça, faklı uzunlukta zamanlara, bütünsellikleri bozulmayacak metinleri sıkıştırmak, farklı türdeki metinleri okumanın birbirini olumsuz etkilemeyeceği, tersine birbirlerini rastlantısal da olsa etki bakımından besleyebilecekleri, uzun, sıkıcı bir metini kendini zorlayarak okumaktansa, başka bir türde yazılmış bir kitapta, bir öyküde, bir şiirde, birkaç sayfalık bir denemede dinlenmek gibi gerekçelerle yapıyorum. Conrad’ın Lord Jim’ine Özdemir Asaf’ın Kırılmadık Bir Şey Kalmadı’sındaki kısa aforizmaları, Pıhtı’dan, Leyla Erbil, Sait Faik, Ferit Edgü’den birer öykü eşlik edebiliyor.

Yeni aldığım bir kitabı, hemen bir köşeye çekilip, okumaya başladığım ender. Farzen’ler, Bolano’lar, Saramago’lar alındıklarından aylar, bazen daha uzun aralardan sonra okunuyor. Bunun doğruluğunu, yanlışlığını sorgulamayı bıraktım artık. Uzun zamandır bu böyle.

Bazen de hiç beklenmedik şeyler de oluyor; bazı “açıkgöz” kitaplar, sırayı takmayıp, araya “kaynak yapma” gereği bile duymadan, hayasızca sıranın başına geçiveriyorlar. Tabi ki burada bir “bilerek kanma” söz konusu.

Bu tür şeyler genellikle, okuma seçimlerinin kaliteli olduğuna inandığım bir arkadaşın bir gün, kalın-ince oluşunu önemsemeden, elime iliştirip, “Şunu mutlaka okumalısın. Ama acele et, senden sonra başka birisine de okutmak istiyorum.” demeleriyle, kitapçılarda, kitapları karıştırırken, kitabın ilk veya rastgele bir yerinden okuduğum çarpıcı bir cümlesi ile oracıkta, plansız, bir(kaç) kağıt paraya, cepteki son birkaç bozukluğu da ekleyerek almaya karar verip, bir iki sayfasını durakta, ayaküzeri, birkaçını eve giderken, minübüsün içerisinde okuyarak, nasıl yarılarına anlayamadan gelivermelerle oluyor.

Diğerleri son bıraktığım yerde, bu “nerden çıktığı pek de belirsiz, bir görüşte aşk” gibi kitapla başka bir köşeye çekilmeme sitemle bakarlar mı bilemiyorum.

Sözünü edeceğim kitabı adı “Eksik Parça”.

Rafları karıştırırken incecik sırtıyla ilişiverdi parmaklarımın arasına. Çoğunlukla rastgele birkaç sayfasını açıp, gözümün iliştiği paragrafları okuyup, ilk izlenimlerimi oluşturmaya çalışırım.

""
Lyon-part-Dieu’nün rüzgarlı salonunda Fra Angelico tarafından resmedilmiş bu genç kadına bakar kalırsın. Bir aşkın tehlikesi olmadan hafiflik içinde bakarsın ona. Bir kadına tutulmak için onda bir çöl, bir yokluk; sıkıntı ya da keyfi çağıran bir şey olması gerekir. Ne sizin, ne de onun bildiği, yanmamış bir yer, hayatında el atılmamış, zarar görmemiş bir yaşam bölgesi olmalı.s.18

Bu satrıları okudum ilk. Okuduğum satırlarda, Cümleler yarım, eksik gibi geldi bana sanki. Aralarında doldurmam gereken uzun boşluklar var gibi geliyordu. “Açık Metin” kaç türlüdür? Sonsuz sayıda mı, veya bu türdeki kitaplar, metinler kadar mı? Birkaç sayfalık, son harfi yazılıp, kural gelişi noktalanıp, okuyucuyu sarmalayan, başında saatlerce düşündürüen öyküler var. Bir de kelimelerinin arası içine düşeceğiniz, kaybolacağınız boşluklarla örülü cümlelerden oluşan öyküler, metinler.

Birkaç satır okuyup, aralara kendi sözcüklerimi yığdığım, sıkıştırdığım, eklediğim, değiştiren, dönüştüren, ortak eden, sanki “eksik parça” nın bir kısmının bende olduğunu düşündüren cümleler.

EKSİK PARÇA

""
Yalnızlar mıknatıs gibi çeker bakışları.s.11

Herkes kalabalığın içerisinde aynı yalnızlıkta durmaz. Kimileri onca kalabalığın içerisinde daha bir yalnız durur. Bir tren istasyonunda, bir müzik dinletisinde, kalabalık bir meydanda onun olduğu köşe, boşlukta, uzamda kapladığı yer, tepeden tırnağa giydikleri, hafifçe dalgalı yüzü, hiçbir şeyi, başkalarından farklı yalnızlığını inkar etmez.

""
...yalnızlığını inkar etmeyen...s.17

Ne elindeki çantası, valizi, koluna girmiş erkek veya kadın, kucağındaki çocuk, ne de arada bir ipini çekiştireceği köpek, okurken bakışlarını boşluğa dikip kaldığı kitap, hiçbirisi, hiçbir şey değiştiremiyor bu etkiyi.

""
...akşamın getirdiği bir cümle gibi.s.12

Günün her saatinin getirdiği cümleler faklı değil midir? İkindiyi iki geçe, az önce çekip giden güneş, saçakların altından, çatıların kiremitlerinin üzerlerinden toparlanıp, çekip giden günışığı parçacıkları, bunun gibi daha pek çok şeyler hangi farklı cümleleri saçıp gidiyor bizlere.

YEŞİL GÖZLÜ BALİNA

""
Okuma hayatın içine çok geç girer: altı yedi yaşlarına doğru,sonsuzun bitişinden sonra. Okumayı öğrenmeden önce, dünyayı heceleyen sesleri, yakınların sesini, kan kumlarının üstündeki canlı suyun mırıltısını dinlersin. Okuma, bu ilk çocukluğa, kelimelerin asla eksik olmayacağı bu aşkın kıyısına götüren bir yokluğa neden olur. Rahlenin arkasındasın. S.19

Lodosta tüten bir maşinganın sıcak, sınırları içerisinde, dalıp gittiğim kitapları anımsıyorum. Belki Üç Silahşorlar’ın Aramis’iyim, belki de Kurt Lügen’in bir romanında, Alaska’nın uçsuz bucaksız karları üzerinde, köpeklerin çektiği bir kızakla, dondurucu bir tipiden yeni çıkmışım, kaşlarım, yüzüm kar ve buz tanecikleriyle kaplı, bilinmedik bir diyara gidiyorum.

""
Çarşafların altında okursun, günün altında okursun, bu bir direnişe benzer, bir kaçak okuma, bol rüzgarlı okuma. Sekiz yaşında adaları, hazineleri, ormanları seversin. Beyaz balinayı da. Gece mavisi suların tertemiz balinasını. Onu seven kişi onu öldürmek ister. Bu bir denizcidir. Onu öldürmek için arar, dünyanın her yerinde onu arar. Çocuklar da denizciler gibidir; gözleri nereye çevrilirse, o yer uçsuz bucaksız. S.20

Kitaplar güzeldir. Okurken düşündüren kitaplar güzeldir. Okurken hem bir şeyler düşündüren hem de size kelimelerin arasında tamamlayabileceğiniz “eksik parçalar” bırakan kitaplar daha da güzeldir.

Eksik Parça.Christian Bobin.Çeviren:Işıl Yüce.MonoKL.İstanbul.2012

Kategori:

Re: Açıkgözler (Eksik Parça)

Kitabın arka kapağı.

bobin3.jpg

Re: Açıkgözler (Eksik Parça)

Arka kapağı okuduğumda ilk anda aklıma gelen Oedipus Kompleksi oldu. “Hiçbir durumda atılmayan bir şey” insanın ilk kaybediş anını anımsattı bana. Hiçbir zaman doldurulması mümkün olmayan büyük bir gedik. Bu gediğin adının “ışık”, “bekleyiş” veya tek bir isim olması çok da önemli değil aslında; çünkü önemli olan onun ne olduğundan çok orada duruyor olması.Eksikliğin sürekli kapatılmak istenmesi, belki zaman zaman ikame edilmeye çalışılması ama ne yapılsa kapatılamaması. Her şey terk edilebilir ama “şey” terk edilemez. Hep ulaşılmak, ele geçirilmek istenen ama asla yakalanamayan. Bu “şey” Lacan’ın objet petit a’sı olabilir mi? Bir hayal?